15 Haziran 2012 Cuma


Tanımadığım insanlarla sürekli olarak bir şeyler paylaşma halimin önüne geçemeyişimi internet bağımlılığıma bağlıyorum ve blogspottan tumblr'a geçiş bizler için Kavimler Göçü gibi bir şeydi. Tumblr'da işler uzun süredir bir şeyler paylaşmaktan çok show yapma halinde olduğu için büyük rahatsızlık içerisindeydim. Sürekli olarak bırakmak isteyip onca yazı ve fotoğraf ne olacak diye düşünüp vazgeçiyordum fakat artık bu gidişe bir dur!

Yeni blogum;


Esen Kalın.


Bugün staj için görüşmeye gittim. Psikiyatri kliniğinin bekleme bölümündeyken insanları izledim ama herkes çok normal görünüyordu.
Pazartesi başlıyorum. Umarım hard core psikopatlar görürüm.

Blogun temasını, başlığını filan değiştirdim, fena olmadı bence. Sonradan keşke eski halini sikrınşatlasaydım diye düşünüp biraz üzüldüm.

Bazen tumblr'a çok kafamı sokasım geliyor, sonra geçiyor.


27 Mart 2012 Salı

Bugün şundan emin oldum:
Sen, benim kalbime, kağıtla milyonlarca çizik atmışsın, sanırım.
Belli olmayan ama incecik, milyonlarca çizik.
Bu çok ayıp bir şey.
Keskin kelimesini unutmuşum.
İncecik, keskin, milyonlarca çizik.
Bu çok ayıp bir şey.

Bugün okulda bir şizofreni hastası ve bir psikiyatrla söyleşi vardı.

Şizofreni hastası Yasemin Şenyurt, hastalıktan sonra hayata bakış açısının değişip değişmediğiyle ilgili kendisine yöneltilen bir soruya, gördüğü bir rüyayla yanıt verdi.

“Rüyamda beyaz bir at vardı ve kafasını bir ağaca vuruyordu. Kafasını ağaca vurdukça, kafası kanıyor ve acı çekiyordu. Onu kurtarmaya çalışıyordum fakat başarılı olamıyordum. O kafasını vurdukça içim içimi yiyordu. Neden kafasını vurduğunu anlamaya çalışmak için yanına yaklaştım. Kafasını vurduğu ağaca sıkışmış kuşlar vardı ve at kafasını ağaca vurdukça kuşlar gökyüzüne uçuyordu. Meğer bunu, kuşları kurtarmak için yapıyormuş.”

Bakış açısının önemini böyle güzel anlattıktan sonra kendisine hayran olmamak mümkün değildi.

Kendisi 3 tane de kitap yazmış. Ben en kısa zamanda alıp okuyacağım.

Şu da internet sitesiymiş, şimdi buldum. Fotoğraf da çekiyormuş.

Ay maşallah ya, pek de tatlı!

http://www.yaseminsenyurt.com/

26 Mart 2012 Pazartesi








Az önce Sena "blogspot'a devam et bence." dedi, ufaktan bir giriş yaptım.

Merhaba.

2 Eylül 2011 Cuma

-Katina! Masayı sil canım. Katina! Masa bezimiz o mu? O masa bezimiz değil Katina!!!

Adı Bilmem Ne Residence olan apartmana girdiğimizde, apartmanın içindeki tabloların birbirleriyle alakasızlığı değildi önemli olan. Orası residence idi ve içine büyük tablolar konulmalıydı. 4. kata çıktık. Kapı açıldığı sırada çıkarmaya çabaladığım ayakkabılarımı çıkarmamam gerektiğini söyledi ev sahibi. Ayakkabılarımı tekrar giymeye çalıştım ve malesef ayakkabılarım bir bayram gezmesi için hiç de uygun değillerdi ve evden çıkarken söylediğim “Neyse ki ecnebi değiliz de evlere ayakkabıyla girmiyoruz.” sözü götüme girmişti.

Eve adımımızı attığımızda önce sandım ki, evde tadilat falan var herhalde ki, bütün eşyalar koridora çıkarılmış. Ben tam bunu düşünürken solumda bir şey hareket etti. O NEY!?! diye ürktüğümde onun dev bir papağan olduğunu gördüm. Papağan da diğer eşyalarla birlikte koridora çıkarılmıştı. Saniyeler sonra yanıldığımı anladım. Evde tadilat falan yoktu. Eşya fazlası vardı. Milyonlarca eşya. Milyonlarca. Salona ve odalara sığmayıp koridora taşan binlerce eşya.

Kirli spor ayakkabılarımla salonun ortasında otururken, kendimi salon ortasında duran lastik top kadar yersiz ve de densiz hissediyordum. Halıya ayakkabıyla basmak benim için kapıdan çıkarken odamda bir şey unuttuğumu hatırladıktan sonra annemin görüş alanına kadar emekleyerek, annemin görüş alanından çıktıktan sonra ise normal bir şekilde yürüyerek geçirdiğim atraksiyon dolu anlardan ibaretti.

Salon sehpasına bir göz attığımda yalnızca zenginlerin bildiği marka şeker ve çikolatalarla dolu olduğunu fark ettiğim bir değil, iki değil, üç koca çanak vardı ve tek kelime Türkçe bilmeyen Gürcü hizmetçi hakkında konuşuluyordu. Hiçbir şeyden anlamadığı, temizlik hakkında hiçbir şey bilmediği, henüz yıkanmamış kıyafetleri ütüleyip durduğu falan.. Bunlar elbette ki kadın tek kelime Türkçe bilmediği için onun yanındayken konuşuluyordu ama nedense çay için küçük sehpalar çıkarması istendiğinde ve kadın bunu anlamadığında sinirleniyorlardı.

Bayramdan sonra, diyordu ev sahibi, bayramdan sonra çıkaracağım bunu işten. Acıyorum da aynı zamanda ama n’apıyım, hiç yardımı dokunmuyor! diyordu. Gürcü kadın bütün bunlar söylenirken ev sahibinin emirlerini beklemek üzere salon kapısının önünde hazır ol vaziyette bekliyordu.

-Katina! Masayı sil canım. Katina! Masa bezimiz o mu? O masa bezimiz değil Katina!!!

dediğinde ev sahibi, bir yandan da biz misafirlere “Bakın. Anlamıyor demiştim :/” dercesine bakıyor, bizlerden onay bekliyordu.

2011 Ramazan Bayramı’nın son gününde, öğleden sonra 5’i gösterirken saatler, Bilmem Ne Residence’ın 4. katındaki dairede Katina, ertesi gün bilmediği bir dilde kovulacağından habersiz, hayatına devam edebilmek için masayı siliyordu.

9 Haziran 2011 Perşembe

Buraya en son iç organlarımın toplam ağırlığı 250 kilogramken yazmışım.
Sonra çok şey olmadı.
Biraz hafifledim.
Yürüyüşüm normalleşti.
Yalnız iştahım hala eskisi gibi değil, bu biraz üzücü.
Neyse.
Şimdiyse istediğim tek şey var.
Bir tane.
Eylül ayına uçmak.
Çünkü önümüzdeki 3 ay pek tatlı olmayacak gibi.
Blogspot'un sakinliğini seviyorum.
Beliririm yine ben.