Imagine
you may say I'm a dreamer, but I'm not the only one...
15 Haziran 2012 Cuma
27 Mart 2012 Salı
Bugün okulda bir şizofreni hastası ve bir psikiyatrla söyleşi vardı.
Şizofreni hastası Yasemin Şenyurt, hastalıktan sonra hayata bakış açısının değişip değişmediğiyle ilgili kendisine yöneltilen bir soruya, gördüğü bir rüyayla yanıt verdi.
“Rüyamda beyaz bir at vardı ve kafasını bir ağaca vuruyordu. Kafasını ağaca vurdukça, kafası kanıyor ve acı çekiyordu. Onu kurtarmaya çalışıyordum fakat başarılı olamıyordum. O kafasını vurdukça içim içimi yiyordu. Neden kafasını vurduğunu anlamaya çalışmak için yanına yaklaştım. Kafasını vurduğu ağaca sıkışmış kuşlar vardı ve at kafasını ağaca vurdukça kuşlar gökyüzüne uçuyordu. Meğer bunu, kuşları kurtarmak için yapıyormuş.”
Bakış açısının önemini böyle güzel anlattıktan sonra kendisine hayran olmamak mümkün değildi.
Kendisi 3 tane de kitap yazmış. Ben en kısa zamanda alıp okuyacağım.
Şu da internet sitesiymiş, şimdi buldum. Fotoğraf da çekiyormuş.
Ay maşallah ya, pek de tatlı!
2 Eylül 2011 Cuma
-Katina! Masayı sil canım. Katina! Masa bezimiz o mu? O masa bezimiz değil Katina!!!
Adı Bilmem Ne Residence olan apartmana girdiğimizde, apartmanın içindeki tabloların birbirleriyle alakasızlığı değildi önemli olan. Orası residence idi ve içine büyük tablolar konulmalıydı. 4. kata çıktık. Kapı açıldığı sırada çıkarmaya çabaladığım ayakkabılarımı çıkarmamam gerektiğini söyledi ev sahibi. Ayakkabılarımı tekrar giymeye çalıştım ve malesef ayakkabılarım bir bayram gezmesi için hiç de uygun değillerdi ve evden çıkarken söylediğim “Neyse ki ecnebi değiliz de evlere ayakkabıyla girmiyoruz.” sözü götüme girmişti.
Eve adımımızı attığımızda önce sandım ki, evde tadilat falan var herhalde ki, bütün eşyalar koridora çıkarılmış. Ben tam bunu düşünürken solumda bir şey hareket etti. O NEY!?! diye ürktüğümde onun dev bir papağan olduğunu gördüm. Papağan da diğer eşyalarla birlikte koridora çıkarılmıştı. Saniyeler sonra yanıldığımı anladım. Evde tadilat falan yoktu. Eşya fazlası vardı. Milyonlarca eşya. Milyonlarca. Salona ve odalara sığmayıp koridora taşan binlerce eşya.
Kirli spor ayakkabılarımla salonun ortasında otururken, kendimi salon ortasında duran lastik top kadar yersiz ve de densiz hissediyordum. Halıya ayakkabıyla basmak benim için kapıdan çıkarken odamda bir şey unuttuğumu hatırladıktan sonra annemin görüş alanına kadar emekleyerek, annemin görüş alanından çıktıktan sonra ise normal bir şekilde yürüyerek geçirdiğim atraksiyon dolu anlardan ibaretti.
Salon sehpasına bir göz attığımda yalnızca zenginlerin bildiği marka şeker ve çikolatalarla dolu olduğunu fark ettiğim bir değil, iki değil, üç koca çanak vardı ve tek kelime Türkçe bilmeyen Gürcü hizmetçi hakkında konuşuluyordu. Hiçbir şeyden anlamadığı, temizlik hakkında hiçbir şey bilmediği, henüz yıkanmamış kıyafetleri ütüleyip durduğu falan.. Bunlar elbette ki kadın tek kelime Türkçe bilmediği için onun yanındayken konuşuluyordu ama nedense çay için küçük sehpalar çıkarması istendiğinde ve kadın bunu anlamadığında sinirleniyorlardı.
Bayramdan sonra, diyordu ev sahibi, bayramdan sonra çıkaracağım bunu işten. Acıyorum da aynı zamanda ama n’apıyım, hiç yardımı dokunmuyor! diyordu. Gürcü kadın bütün bunlar söylenirken ev sahibinin emirlerini beklemek üzere salon kapısının önünde hazır ol vaziyette bekliyordu.
-Katina! Masayı sil canım. Katina! Masa bezimiz o mu? O masa bezimiz değil Katina!!!
dediğinde ev sahibi, bir yandan da biz misafirlere “Bakın. Anlamıyor demiştim :/” dercesine bakıyor, bizlerden onay bekliyordu.
2011 Ramazan Bayramı’nın son gününde, öğleden sonra 5’i gösterirken saatler, Bilmem Ne Residence’ın 4. katındaki dairede Katina, ertesi gün bilmediği bir dilde kovulacağından habersiz, hayatına devam edebilmek için masayı siliyordu.