29 Mart 2009 Pazar

evet.

insanların birazcık beyni olmalı.

26 Mart 2009 Perşembe

:)


 ağlıyordu.çok sevinmiştim bu duruma.1 yıldır bu anı bekliyordum.ağlıyor,özür diliyor,anlaşılmayan şeyler söylüyor,yine her zamanki gibi konuşamıyordu.sonra sarıldı bana.hıçkırıklara boğuldu,hıçkırıklarında boğuldum.
 *halat.
 hiçbir şey söyleyemedim.konuşamadığımdan değil,konuşursam ağlayacağımdan.dünyanın en klişe sahnelerini seçme kurumu dünyanın en klişe sahnelerini seçmeye kalksa bu sahne ilk 5'e rahat girerdi.aptal çocuk.salya sümük ağlarken hayatının dışarıdan bakıldığında güzel göründüğünü ama halen iç huzuru bulamadığını falan anlatıyordu,burnundan akıp ağzına doğru yol alan ve ağzında baloncuklara sebep olan sümük seslerinin (sümüğün de sesi mi olur lan?-olur tabi)arasından seçebildiğim kadarıyla.
 *maket bıçağı.
 bu sahneyi yaşamaktan umudu kestiğim için söyleyeceklerime uzun zamandır çalışmıyordum.zaten çalışsam da,ne zaman,hayatımın hangi anında planladıklarımı söyleyebilmiştim ki?ya da bunu yapabilen olmuş mu ki?yok öyle b'işey.e ben boşuna demiyorum 'stratejin olmasın' diye.
 bir süre sonra ağlamayı kesti,yüzüme baktı.yeşil sümükleriyle göz göze geldim ben de.bence bana yaptığı en büyük kötülük sümükleriyle aramızda bağ kurmaya çalışmasıydı.
+lan o kadar sanatçı oldun,ünlü oldun,hala sümüklüsün.azıcık adam ol be!
-sgdfhjkshdfj
+?
-seni çok özledim bilge'm.
 iyelik eki kullanması karşısında,evet,kabul etmeliyim ki yumuşadım ama belli etmemeye çalıştım."acaba kalkan götüm yüzünden bi kaç cm yükseldim mi lan?" diye aklımdan geçirirken aptal çocuk çantasından bir şey çıkardı.ahşap,küçük bir defterdi bu."hassktr" dedim.içimden.
-bak,hala saklıyorum,her gece okuyorum.
+hıı,evet,çok güzel,ben de senin amelesonik çam kozalaklı hediyeni saklıyorum.
-hehe,niye öyle dedin ki?
+sence?
-hjkdlfkhfgh
+?
 *tüfek.
 aptal insanlarla iletişim kuramadığımın farkına yavaştan varırken aptal çocuk yeniden ağlamaya başladı.bu durum karşısında okşanması,hatta yalanması gereken gururumda en ufak bi kıpırdanma olmayışına şaşırdım.hislerimi şöyle bi yokladım.sıkıldığımı,eve gidip sabaha kadar kaç tane donnie darko izleyebileceğimi deneyesim geldiğini farkettim.
 *balta.
 birden aptal çocuk kendini yere attı,çırpınmaya başladı."çüşşş"dedim.kanlar içinde bağırıyordu çocuk.halatla bağlı olduğu sandalyede,kalbinde tüfeğin açtığı bir delik,bileklerinde maket bıçakları ve burnundaki sümüklerle deli gibi bağırıyordu.güldüm.elimdeki baltayı kafasına indirdim.sustu.

24 Mart 2009 Salı

108


ve sessizliği deldi kurşun
her tarafa kan sıçradı,organ parçaları uçuştu
kan kokusu hiç bu kadar gerçek olmamıştı
devasa avizeye ateş edildi,avize tam ortaya düştü
"GÜMM!"
kafaları ezildi gençlerin
çığlıklar,ağlaşmalar...
bense sadece gülüyorum tüm bunlar olurken
dedikleri kadar varmış,harbiden ben herşeye gülüyormuşum
kapılar kapalı,pencereler tutulmuş onlar tarafından
ve,
kargaşa,
en sevdiğimden.
benim tepemde de devasa avize var
düşüyor,hiç heyecanlanmadan kenara çekiliyorum
10 dk önce arkamda öksürüp duran gencin sesi kesiliyor
kan
kıpkırmızı
kan
sıcacık
kan
çığlıklardan rahatsız oluyorum
kulaklıklarım yardımıma koşuyor
ve herşeyin üstesinden gelen
red hot chili peppers oluyor
sir psycho sexy eşliğinde terör izliyorum
hayatım hiç bu kadar neşeli olmamıştı
hiç bu kadar güzel kokmamıştı
ve kırmızı hiç bu kadar güzel görünmemişti gözüme
red-hot
bu,biber değil
kan!
hepsi birbirinin kopyası olan,hayalleri bile aynı olan aptal gençler yerde uzanırken,kanları da birleşiyor
dünyanın en güzel görüntüsü
bunu niye daha önce yapmadım acaba?
-aptal öss genci yok etme örgütü-nü kurmam sadece 5sn'mi aldı
ve sessizliği deldi kurşun
kurşun dediysek;
...
+pardon,07 ucunuz var mı?
-evet,buyrun...

23 Mart 2009 Pazartesi

bulunamayanlardan seç-beğen-al (08.02.09)

yine aynı masada,elimde aynı kalemle oturuyorum.haber bekliyorum,önümde sayılar falan,zort error olsun onlara.
insanın dostunun olmasından daha iyi bişey var mı?bulamadın,yok çünkü.aklımda bin bir düşünce dört dolanmakta.ağlamak-ağlamamak arasındaki ince çizgi (o çizgiyi görebilen olmuş mu ki?yok öyle bişeey!) kalınlaşıyor,kocaman olup yutuyor beni.
 saatler geçmiş gibi ama sadece 5 dakika geçmiş,aşırı hüzünsel bir durum olmakla beraber yavaştan da ironik hani.telefon çalıyor sonra,akşam geleceğini söylüyor.bu kadar lanet s*kik durumun içinde minicik bi organizasyon-oranizasyon da reyyan'ın eve çağırılması- nasıl da sevindiriyor beni.
-gel gel,puding yaptım sana!
-ooouuğ neyli neyli?
-çikolatalı,muzlu ama içinde kek de var
-yerim lan!geliyom hadi gömdüm!
"anne!telsiz yine bozuk!!"
odama yürüyorum.şöyle bi bakıyorum.sonra seviniyorum,toplamam gereken bir şey yok adım atcak yer kalmayan odada.süpersonik mutluluk verici sebeplerin içinde boğuluyorum.yeniden masaya oturuyorum,hala çok koyuyor düşünemeyelim diye oluşturulan sistemin -üstelik bunu bildiğim halde- bana dayadıklarını yapıyor olmam.küfrede küfrede,alıyorum kalemi,küfrede küfrede çözüyorum,1,2,3,viva la cevap anahtarı da diyorum üstelik! "yap yap,sadece kendini kandırırsın".e tamam,ben bu işte çok iyiyimdir,unuttun mu? (: öpüyorum seni :*
telefon çalıyor
"alooğ!kapıyı aç ulen!"
uçuyorum kapıya,basıyorum düğmeye.
"anne!bu alet yine bozuk!!!"
açıyorum kapıyı,asansörden iniyor reyyan.
"niye açmadın lan pis!adamın biri açtı!"
-açtım ya açtım ama bozuk işte bildiğin.
bu kadar lanet s*kik durumun içinde eve reyyan gelmesi (:
"anne!bu güveç sanki bozuuk?!"
iştahsızlık diz boyu son zamanlarda.açlıktan ölsem de yemiyorum,yiyemiyorum.bir de boğazımda bi düğüm var.hiç terk edildin mi?ya da kandırıldın mı?ya da hiç gitmeyen 359 derece döndü mü hiç?işte o zamanlar hissedilene benzer bişey.daha kötüsü,daha da kötüsü.
gece oluyor 1-2 bölüm himym izliyoruz,yatıyoruz.yarın benjamin button'a gideceğiz.
"11 seansına falan girelim de,eve erken gidip ders çalışırız." diyor reyyan.en erken 12'de kalkacağından eminim fakat söylemiyorum hiç bir şey."tamam." diyorum.bu insanın kendini avutma mekanizmasıdır.kendini kandırma mekanizması.yoksa gece nasıl rahat uyuyabiliriz ki?
saat 12 buçuk gibi kalkıyoruz.önce kahvaltıya gidiyoruz,sonra sinemaya.mükemmel bir filmdi.bir daha bahsetmeme gerek var mı ki?deliriyorum düşündükçe.delidelideliriyorum hem de.
sonra akşam oluyor,eve gidiyoruz.metroda across the universe dinliyoruz.bir vagonun sonu,ama hepsinin sonu değil.cama dayıyoruz kafaları,muhtemelen aynı şeyleri düşünüyoruz.seneye 3 gün önce,yapacağımız keki mesela.o günü görememekten delicesine korkuyoruz,ama söylemiyoruz birbirimize.
"nothing's gonna change my world"
sonra herkes evine gidiyor.herkes ama.ankara ne kadar güzel.tepeme bakıyorum.
"hala beni mi takip ediyorsun sen?siktir git artık.daha ne kadar tırmalicaksın beni pis!?onun bunun çocuğu!git artık gitt!!!"
kulaklığımı takıyorum
"she's not a girl who misses much
do do do do do do do do
she's well acquainted with the touch of the velvet hand like a lizard on a window pane
the man in the crowd with the multicoloured mirrors on his hobnail boots
lying with his eyes while his hands are busy working overtime
a soap impression of his wife which he ate and donated to the nation trust
i need a fix 'cause i'm going down
down to the bits that i left uptown
i need a fix cause i'm going down
mother superior jump the gun
mother superior jump the gun
mother superior jump the gun
mother superior jump the gun
happiness is a warm gun
happiness is a warm gun, mama
when i hold you in my arms
and i feel my finger on your trigger
i know no one can do me no harm
because happiness is a warm gun
-yes it is.
"
ersin karabulut bir keresinde her otobüse bindiğinde gözüne birini kestirip onunla aşk yaşadığını -aşk dediysek,inene kadar canım.- yazmıştı.demek herkes yapıyor bunu hehe.bu sefer bana göresi yok otobüste.cam kenarı bulduysam,seviyorum otobüse binmeyi.yine buldum ki (: dışarıyı seyrediyorum.her şey aynı.her şey aynı,ben de aynıyım.ama sanki bişeyler yerinden oynuyor.önceden kestirebilsem,belki daha farklı olur ama öyle olmuyor.hep sonradan fark ediyorum."aa!gitti..."
büyüyoruz falan ya,çok ilginç bişey.
sürekli -kara bulutlar gibi- tepemde/tepemizde dolanmasına karşın e happiness is a warm gun biyerde (:
var mıydı ki aptallığıma çare?
 
 

şizofrenik avurtgan.

Hey Jude!Uyudu herkes,gel hadi.Şş fazla ses yapma.N'aptın bugün?anlatsana!
"john'la meyve yedik,sonra janis geldi ona da verdik.Bi ara fırtına koptu gibi oldu ama sonra geçti."
Hey jude,çok şanslısın,çok itsin lan!
"sonra hillel geldi,saklanbaç oynadık ehhehe"
Hillel?
"Hillel,hillel slovak canım işte."
oha!!!jude,kıskanıyorum olm seni.bigün ben de gelicem oraya ama,beni de aranıza alcaksınız ha haberin ola.vurucaz kırbacı hatta hhehhehhe.dur lan!karıştırma oraları,o çekmecedeki cdleri yeni düzenledim.
"şu yeşil zarfın içinde ne var?"
höe?hee onun içinde de bi cd var.slayt gibi,inanılmaz sikindirik bişey,ama 10 yıl sonra çok değerli olcak,aklında bulunsun.yoksa saklamazdım bile ki (:
"ne slaytı?"
ilk sevgiliden ilk doğum günü hediyesi işte.IQ seviyesi 0'a dayanmış bi canlının el emeği göz nuru:)anılara saygımdan,bakma sen
jude la,geldiğin yeri anlatsana,pek bi hoş oluyoreynibıl
"peki.geldiğim yer bilge senin hayalindeki herşeyin on milyon katının olduğu biyer.sanma ki öyle tropik meyveler,gül bahçeleri falan...herkesin hayalindeki nasılsa,herkese öyle görünüyor.onun için ergenlik çağındaki genç erkek arkadaşlarından pek bi tiksiniyorum haberin ola ha.o neydi adları,heh onlar,hhehhehe,çok,çok komik oluyöööor:Dneyse ne diyodum bilge heh geldiğim yer rengarenk.senin en sevdiklerinden.pembeli turunculu sarılı morlu.elma şekeri ormanı var.isteyen girip istediği kadar yiyor ve genelde bitirebilen olmuyor:)senin de dediğin gibi elma şekeri yerken gerçekten herkes daha bir eşit oluyor:)sonra pamuk şekeri fabrikası var.burdaki şekerleri pamuk tarlasında çalışan pamuk prensesler yapıyor."
prenses,tarlada mı çalışıyor jude?skkkktrr llaan!ahhahaha!
"geldiğim yerde herkes eşit bilge.ayrıca hiç kural yok.kimse kimseye karışmıyor.insanların en tehlikelisinin hayvan olduğunu düşününce anarşinin hayal olduğunu söylemiştin bana ama orda öyle değil.insanlar kontrol daniskası.anarşi,hayal olmaktan çıkıyor,hoş senin bilinçaltının dıdısının dıdısı orası ama,yine de her şey çok gerçek.neyse sonra mesela her şeyin rengi görmek istediğin renk.yeşil bulut istersen bulutlar yeşil oluveriyor,mor çimen istediğinde çimenler mor.doğadan sıkıldığında şehir,şehirden sıkıldığında okyanus...ve sürekli duymak istediklerini duyuyorsun.ister en sevdiğin şarkıyı istersen birinin sesini.orda insanlar hayallerini gerçekleştirebiliyorlar.mesela geçen hafta 50 yaşındaki sıradan bi kadın astronot oldu,aya ayak bastı ve halen de orda.haftaya limonlarını da yanına getirticek,hazırlık yapıyor.işin ilginç yanı;hayali astoronot olmak değil,ayda limon bahçesi kurmakmış.hehehe."
oha lan ne güzel!ben ne zaman gelcem aceba.her gece gel artık taam mı jude?sana hayallerimi falan anlatyım.hergün değişiyolar,durduramıyorum.her şey o kadar karmaşıklaştı ve o kadar kontrolümden çıktı ki jude.gecenin sessizliğinden de inceden hoşlanmaya başladım.hani rüyanda suyun içinde nefes alabilirsin ya,onun gibi.'sessiz ama çığlık var gibi.'kafamda milyonlarca düşünce fır dönüyor.içimdeki bilgeler hep bi ağızdan bağırışıyolar,dışarı birinin sesi bile çıkmıyor.kdlmdv.amaağan sokim lan böyle işe.jude,hiç aşık oldun mu he?
"ben senin bilinçaltından fırladım bilge,sen,aşka inanmazsın ki,nerden çıktı şimdi?"
inanmıyorum lan tabi,ya nolacağıdı?ama hani insan merak ediyor.hem aşk olmasaydı the beatles olur muydu diye de sormuyor değilim kendime.demek ki var gibi sanki gibi he?
"bilmem olabilir de olmayabilir de.aşk böyle,ne biliyim demek ki herkes hissedemiyor.hay amuokim ben ne bilim lan!?"
tamam be,hemen de bi asabiyet,bilmem ne bişeyler.
"ee sen naptın bugün?"
ben mi?hehehe hiiç:)her zamanki şeyler.günlerden pazardı.geç kalktığım için kahvaltı çoktaan yapılmış,bana hiç bişey kalmamış,sanki geç kalktığım için inceden cezalandırılıyormuşum hissi uyandırmaca oynuyolardı annemler.babam evdeydi (pehhh),hava kapalıydı.ablam geldi uyudu,annemler dışarı çıktı.tv'de hiç bişey yoktu.ders çalışmadım,yemek yemeye üşendim,hayatın anlamını düşündüm bulamadım.akşam oldu,ablamı uyandırdım.internete girdim,1-2 kişiyle konuştum.sıkıldım.insanlar bazen -benden aptal olmasınlar- fazlaca aptal geliyolar bana.tekrar tv izledim,annemler geldi,kahve içtim,odamdayım işte.ha bir de yarın okul olduğu için bunalıma girdim.nasıl?eğlenmişim di mi?
"ehhehehe çook!:D"seneye bugünü düşleme" kurgunu devam ettir,fazlaca hoşuma gitti"
jude,hani herkes değişiyo falan diyip duruyorum ya acaba herkes aynı da bi ben mi değişiyorum ki he?
"değişen hayattır,kişi değil bilge."
vvaaaay,peki öyle olsun :D
"konsere yetişmem lazım,janis'e söz verdim.gitmem gerek.yarın gece yine gelirim.fazla düşünce yardırma,fırtınanın sebebi sensin,hayvanlık yapma tamam mı?fatma kekliğe de selam çak hahhhahehehe"
siktir git jude.hade yörü ! selam çak herkese.
"ha bilge,saati 11:11,12:12,01:01 gibi yakaladığında biri seni düşünüyor diye bişey yok hehhehehe"
biliyorum jude,hadi sie
"ok kib by o zaman :D"
la get!
------------------

uçmak.

 her zaman olması gerekenlerin tam tersini yaşardı.hani akla az gelen,hatta hiç gelmeyen şeylerden.aslında düşününce,komikti yaşadıkları biraz.
 o sabah yine 07:10'da "hey jude" ile uyandı.sabahları sevdiği şarkıları dinlerse gününün güzel geçeceğine dair saçma sapan ama huzurlu bir düşüncesi vardı.alarmı kapattı.uyumaya devam etti.nasıl olsa annesi 10dk sonra kaldıracaktı,amaç biraz atraksiyon yaşamaktı.uykunun en tatlı yerinde uyanıp geri uyumanın verdiği haz başka nerede vardı?evet,10 dk sonra annesi kaldırdı.kalktı,çişini yaptı,yüzünü yıkadı,giyindi.kahvaltıya oturdu.sanki annesi kızarmış ekmeğe tere yağ-bal sürmek zorundaymış gibi yine hazırlıyordu.yedi,içti.çantasını hazırladı.saat 08:10 gibi çıktı,okula gitti."saçma sapan insansılar,hiç değişmicekler,hepsi aptal,en zeki benim bence" gibi,içinden psikopatça şeyler geçen beynini eline alıp "kıvrımlarının arasına silgi tozu mu kaçtı ola?" diye bir kontrol edesi geldi.ruh hastasıydı az biraz.sınıfa girdi "günaydın gençlik!" diye bağırarak.aşırı pozitif süpersonik insandı ya hani,rolünü layıkıyla yerine getirmeliydi.bir kere de sınıfa "hepinizin amuakoim lan!" diyerek girseydi ya!olmazdı,herkes yıllığına 'süper insan,neşeli insan,gülen insan,oley insan...!' yazmıştı.
 zil çaldı,hoca gelmedi.o gelmeyen hoca değildi,lanet bir insan hayvanıydı.hatta arkasından çoğu kez "rrrsbu çocuğuuuu!" demişti.kafasından hocanın gelmeyişine dair milyonlarca senaryo yazdı.zira en iyi yaptığı işlerden biriydi.sonra teneffüs oldu.turuncu kız elinde bir kitapçıkla içeri girdi.kitapçığın üzerinde maviyle "2009 öğrenci seçme ve yerleştirme sistemi (ösys) kılavuzu" yazılıydı.üstelik saman kağıttı.bunu görünce şöyle bir durdu.bu da neyin nesiydi?sonradan,öss'ye gireceğini hatırladı.aslında aklındaydı da hani belki şakadır?dı.meğersem gerçekmiş-ti."ne zamandı lan o?14 haziran...hangi aydayız?şubat...ananıskim e 4 ay kalmış!şerefsizler!niye demediniz?" gibi sorular sorup cevapladı kendi içinden.zaten başkasının içinden cevaplayamazdı.hafiften ağlamaklı oldu,geçti.2tl karşılığında kendine de aldı.kitapçıkla göz göze geldiler.kitapçık soğuktu,bönbön bakıyordu.hafif tebessüm etti kitapçığa ama hayvandı kitapçık,bönbön bakmaya devam etti.çığlık atıp yırtıp parçalayıp okulu yerle bir edesi geldi,yapamadı.o da her ergen gibi içsel anarşistti.yemezdi.
  eve geldi,kitapçığı annesine gösterdi.annesi "hayırlı olsuuaaan!" diye bağırdı.bu bağırtı umut dolu,hayal dolu,ışık fışkırtan çılgınsal bir çığlıktı.odasına geldi.aynaya baktı.18 olmasına 3 ay vardı.istese her şeyi bırakıp gidebilirdi.istese evlenebilirdi lan ehhehe.istiyordu;gitmek,kaçmak,uçmak!ama o da tüm ergenler gibi,içsel anarşistti.biraz ağladı.balkona çıktı.belki özel güçleri vardı,mesela uçabilirdi.atlamadan bilemezdi.demirlerden tutundu,üzerlerine çıktı.hemen yanda kocaman cami vardı,selam çaktı camiye.ne zamandır dua etmediğini hatırladı,düşüncelendi gibi oldu,geçti.kafasının içinde bir ses "atlamadan bilemezsin!atlamadan bilemezsin!" diye bağırıyordu.derin bir nefes aldı.kendini boşlığa bıraktı.özel güçleri yoktu,özel biri değildi.çok ama çok acıdı canı.
  işte şimdi,uçuyordu...

Have you seen the old man
In the closed-down market
Kicking up the paper,
with his worn out shoes?
In his eyes you see no pride
And held loosely at his side
Yesterday’s paper telling yesterday’s news

So how can you tell me you’re lonely,
And say for you that the sun don’t shine?
Let me take you by the hand and lead you through the streets of London
I’ll show you something to make you change your mind

Have you seen the old girl
Who walks the streets of London
Dirt in her hair and her clothes in rags?
She’s no time for talking,
She just keeps right on walking
Carrying her home in two carrier bags.

In the all night cafe
At a quarter past eleven,
Same old man is sitting there on his own
Looking at the world
Over the rim of his tea-cup,
Each tea last an hour
Then he wanders home alone

And have you seen the old man
Outside the seaman’s mission
Memory fading with
The medal ribbons that he wears.
In our winter city,
The rain cries a little pity
For one more forgotten hero
And a world that doesn’t care

meyveli tecrübe.


içinde elma,portakal ve muz  bulunan meyve tabağı
önce hanginizden başlamalı?
hanginizi önce yersem sonrakinin kaçmaz tadı?
yan komşunun oğlu Tecrübe'nin en basit anı
hala öğrenemediysen
sallandır pencerenden kafanı
ye önce portakalı
sonra da muz
elmayı sakla sona
fazla mı tatlı?
içimi baydı...
geçmişe götürüyorsa o koku
ve geçmiş kötü kokuyorsa
e koklama o halde
arama fazla kafiye
bu da böyle olsun işte
sevgilerimle
bilge (: