27 Aralık 2009 Pazar




















"Tanrı'yı affetmemiz gerekiyor.
bizi kısa yaptığı için. şişko. fakir.
kel olduğumuz için Tanrı'yı affetmeliyiz.
safra kesesi fibromuz için. lösemili çocuklar için.
bizi geride bıraktığı için, Tanrı'nın ilgisizliğini affetmeliyiz.
Tanrı'nın unutulmuş Bilim Fuarı projesi olan biz, küflenmeye bırakıldık.
kendi bokumuzu altımızdan alıp yemeye zorlanacak kadar ihmal edilmiş, Tanrı'nın süs balığı."

chuck palahniuk-tekinsiz

26 Aralık 2009 Cumartesi

bazen böyle oluyor bana.

naber?
günler çok sıradan geçiyo.
bilirsiniz işte.
hiç mor yağmayan yağmurlar ve amuda kalkarak yürümeyen insanlar falan.

bazen böyle oturuyorum ben. diyorum ki "acaba şuan tipim nasıl?dur bi aynaya bakayım geleyim."
sonra bakıyorum. baktığıma pişman oluyorum. diyorum ki demek ki normal yaşantımda tipim böyle. otobüste falan. değişik. ne biliyim.

haftaya 2010'a gircez mesela bi de o var. geçen sene bugünlerde diyodum ki "2009 BENİM YILIM OLCAK HİSSSSEDEBİLİYORUM LAAN." ama hiç de öyle olmadı.bu sefer bişey demeyeyim de bakalım. bence tanrının "2009'da Planlarına Gülünecek Kişiler Listesi"nde ilk beşin içindeydim.

kavak yelleri dizisinin 31 mayıs 2007'de başladığını biliyor olmam hayatta bana ne katacak çok merak ediyorum. bazen bazı şeyleri tarihleriyle hatırlıyorum işte ben. az önce de baktım yanlış mı hatırlıyorum diye. gogıla "31 aralık 2007 kavak yelleri" yazdım. doğruymuş lan. ulan ne boş bi insanım!

neyse gideyim de oturma odasında oturayım. sonuçta orası, yani, oturma odası işte. sizce de oturmak gerekmez mi?
Esen Kalın.

lovelovelove.

şunu izleyin gençler.
"tüyleri diken diken olmayan bizden değildir."
Paul McCartney

evet paul demiş onu. noldu? diyemez mi?

paradoksun anlamını tam çözemeyen.

hayallerim yüzünden harcanmak istemem.
ama eğer illa harcancaksam, bu, hayallerimden olsun. başka bişeyden değil.
paradoksumu seveyim.
sadece
şarkılar fazla güzel.
renkler de öyle...

13 Aralık 2009 Pazar

"bizleri içimizdeki yeni ufuklara doğru sürekli yönlendiren düşlerimiz...ne kadar çıldın, ne kadar gerçeklerden uzak olurlarsa olsunlar bizi canlı tutan, kan dolaşımımızı sağlayan, dünyayı ayaklarımızın altında döndüren düşlerimiz...düşlerimiz olmaksızın birer ölüyüz bizler, ya da yeni aldıkları BMW'lerinden başka seyredecek yıldızları bulunmayan hayal fukarası Kuzen Petter'ler gibi ortalıkta dolaşmaya mahkum... Tanrı beni onun kadar yoksul, onun kadar kronik ölümcül hasta olmaktan esirgesin! Tilki Johenssen'i yaşatan illüzyonlardan, ütopyalardan versin, tropik kumsallarda bekleyen kadınların, rengarenk balıkların, mercanadacıkların kuytularında oynaştığı mavi lagünlerin düşünü bağışlasın!"


ingvar ambjörnsen-beyaz zenciler

11 Aralık 2009 Cuma

reyyan diyor ki;




















ben:ob-la-di,ob-la-da ne ki lan ?
reyyan:honki ponki torino gibi bişey işte.

olmadı rahmi.

rahmi'yi bilirsiniz. hani şu herşeyi tersten söyleyebilen üstün zekalı genç.
geçen gün şöyle bişey oldu;

x:rahmi şu montun cebinde selpak var verir misin?
rahmi:hangisi?
x:şu soldaki parka.
rahmi:ben gomünüst montuna dokhunmam!

meğer bizim rahmi;
şekilci bir dingilmiş.

9 Aralık 2009 Çarşamba

yani.

şu an hissettiklerimi bir kavanozun içine koyabilmeyi
bir yıl sonra kavanozun kapağını açıp koklayabilmeyi isterdim.
çünkü insan gerçekten
kendini bile
anlayamıyor bazen.

6 Aralık 2009 Pazar

ergençin başına gelir.

ergenlik 3'e ayrlır.
1-yeni ergen
en fenası budur. 16 yaş sendromu yeni ergenliğin sonlarına denk gelir ve çok korkunçtur. allahım gerçekten çok korkunçtur! bu dönemde yapılan şeylerden 1-2 sene sonra utanılarak bahsedilir. saç kesimi olsun, yazılan melankolik yazılar olsun,giyim tarzları olsun, efendime söyliyim dinlenen müzikler olsun. mesela ben 15 yaşımdayken çilekeş konserine gidip aklımı çıldırmıştım. en önden izleyip "ALİİİİĞ. ALİİİİĞĞĞĞĞ. ALİİİĞĞĞ!" diye haykırmıştım. çok utanıyorum lan. elimden hiç birşey gelmiyor ve hiç bir çarem yok. karanlık bu sokaklarda sesimi duyan Y.O.K. ayrıca size bişey diyim mi? sevmek yetmiyor.

2-orta ergen
orta ergen iyidir. artık hafiften oturmaya başlamışsındır. bu da 17-18 yaş kısmısıdır ki şuan orta ergenim ben. REŞİTİM DE AYIPTIR DEMESİ. bu dönemde genellikle dünyayı değiştirme hayalleri kurulur. sonra tabi ki dünyayı dolaşma hayalleri. sonra lise bitmiştir ve "ah şu liseliler"li cümleler birbirini izler sanki 10 sene önce mezun olunmuşçasına. dinlenilen müzikler eğer şanslıysanız harikalaşır. okuduğunuz kitaplar w.c. andrews'in çatı serisinden chuck palahniuklara, charles bukowskilere döner,şanslıysanız. kıyafetlerde seçilen renkler kırmızı-siyah'tan pembeye turuncuya sarıya döner ki bu da şanslıysanız olur. 25 yaşında emo yok mu ? VAR LAN. ÇOK HASSASIM BU KONUDA. KENDİMİKESİCEM! kesicem. kendimi.

3-son ergen
bu kısmı tam bilemiyorum. ergenlik 23 yaşına kadar devam eden çılgın bir süreç ya, bu da son 2 seneyi falan kapsıyor heralde. bu kısmı 5 sene sonra yazarım. hatırlatın 5 sene sonra.

bu yazıyı da niye yazdım bilmiyorum.
çok sıkılıyorum ben.
gogıla ergen yazıp görsellerde arattım. belki ergen fotoğrafı bulurum diye. ne biliyim mesela yatağında ağlayan bir kız falan. anladım ki en büyük ergen gülben ergenmiş.

4 Aralık 2009 Cuma

düzen bizi düzüyor.

sen düzenden kaçmaya çalışırsın
düzen seni yutmaya çalışır.
ve her seferinde kazananın düzen olacağını bilmek
otobüste müzik çalarının şarjı bittiğinde hissettiklerine eş değerdir.

uuğ saat kaç olmuş böyle.

saat 00:22 ve ben burdayım.
oha lan. uzun zamandır ilk defa böyle. böyle yani. değişik. ne biliyim.
hey gidi hey.
biz eskiden, sabahlara kadar. böyle. bi saniye göz yaşlarımı koyma kabımı alıp geliyorum. ha işte ne diyodum. eskiden öyleydik biz. sabahlara kadar.
eskiden dediğim 3 ay evvel. işte hayat.
günler mal geçiyo.
sıkıcı yani. mal sıkıcı demekmiş. öyleymiş.

dersanedeki cevap5 kızın son bombalarından bahsedeyim sizlere.
1)kendisinden 07 uç istedik ve "veremem etütüm var." cevabını aldık.
2)çantasından kap kacak çıkartıp kısır ve türevlerinden yedi. limon falan sıkarak. sonra parmaklarını yaladı. kimselere ikram etmedi. parmaklarından. hayvan.
3)"yorgunluktan ölcem" demem üzerine "keşkeeeeğğ" dedi.
ben bu canlıyla hergün 6 saat birlikteyim.
KENDİMİKESİCEMLAN!

kendimi kesicem yazıyo lan orda. siz gençler çok terbiyesizsiniz. ama şöyle de bişey var; terbiyesizseniz, terbiye sizsiniz. unutmayın.

canım paylaşmak istedi ayol.





17 Kasım 2009 Salı

koyunsan koyunluğunu bil.

13 yaşından beri ders çalışan ve kendini çok harika ultrasonik başarılı mükkkkeemmmmeel sanan birini tanıyorum.
bu kişiyle bir konuşmamız şu şekildeydi;

mal:ben koltuk düşkünüyümdür. üniversiteyi bitirince yükselebildiğim en yüksek seviyeye kadar çıkıp anayasa mahkemesi başkanı olarak ölmek istiyorum.

bilge-ben dünyayı dolaşıp sırt çantamla sokaklarda yatmak istiyorum!

mal:sen sırt çantanla sokaklarda yatarken ben 5 yıldızlı otelimde yatıcam.

bilge-ölünce ikimiz de toprakta yatıcaz ama ben bunu önceden tecrübe ettiğim için sana kıçımla gülücem.

öldüğü zamanki statüsünün hayalini kuran bi insanla, evet, çok yazık ki, iki sene boyunca aynı ortamda bulundum. iki sene boyunca bu saçma sapan ideallerini dinledim ve iki sene boyunca onun kendince büyük ama aslında minicik olan beyniyle ben ve benim gibileri küçümseyici bakışlarına maruz kaldım.

hayattaki tek başarınızın çoktan seçmeli sorularda olduğunu düşünün.
hayattaki tek amacınızın diğerlerinden daha güçlü olmak olduğunu, daha zengin olmak olduğunu düşünün.
hayattaki tek hayalinizin 5 yıldızlı otellerde konaklamak olduğunu düşünün.
o şekilde
ne kadar da eziksiniz
ne kadar da acizsiniz
ne kadar da sığsınız değil mi?

14 Kasım 2009 Cumartesi

neler neler.

son iki yazıma bakıp hakkımda kesin hükümlere varmayın genşler.
kesin hükümler vermeyin ya da.
bilemedim.
anlatım bozukluklarında çok iddialıyımdır aslında.

haftaya sena geliyo. resmen heyecanlıyım.
bi de şey için heyecanlıyım.
hani zaman geçiyo ya, yaz gelcek falan. sanki böyle çok ultrasonikharika şeyler olcak gibi hislere kapıldım. neyle ilgili olduğunu falan bilmiyorum. yani ultasonikharika şeyler kafanın bomboş ve rahat olması da olabilir zira kafanın bomboş ve rahat olması dünyanın en ultrasonikharika şeylerini seçme kurulu tarafından 1896 yılında 2. seçilmiştir.

bi de tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset hadisesi yüzünden hayal kuramaz oldum mesela. nasıl bir kozmik gücün içinde kaldım ben arkadaş?

imge'de oturmak diye bişey var, angaralılar bilir. aslında orası imge kitabevinin üstündeki, farklı bir ismi olan bir kafe ama imge kafe gibi geliyor insana lan. halbüse hiç de öyle değil. bu şey gibi, mesela A kişisi ve B kişisi hep birlikte dolaşsınlar. insanlar B kişisinin adını bilmesinler ve desinler ki "A'nın yanındaki vardı ya hani, geçen sınıfın ortasında kusmuş." hani mesela. bunun gibi bişey. o yüzden o kafeye ben çok üzülüyorum. bugün de orda benjamin linus vardı. böyle de bir kafe ama asimile olmuş kendi kendine. bi de gerçekten de imge kafe'ymiş mesela ora. düşün bi. peki bu durumda ben rezil olmaz mıyım? olurum. ama çaktırmam. çünkü rezil olunca çaktırmamak lazım. yüzünün kızarıklığını gizleyebilmenle rezil olman ters orantılıdır. şimdi grafiğimizi inceleyelim;
grafik diyince inandın mı sen?

peki şunu bi izleseniz elinize mi yapışır?

ablamın bi arkadaşı telefonda şöyle dedi
"MEMELERİMİ KÜÇÜLTÇEM BEEĞAAAAN!"
sonra ben şöyle bi baktım.
düşündüm.
dedim ki bu nasıl bir vurgu? bu nasıl bir memenin ölçüsünden bıkmışlık? bu nasıl haykırış.

charles bukowski ne demiş bakın.
charles bukowski'ye sürekli mektuplar geliyor tamam mı? bir sürü kadından falan, hayranlarından. sonra mektuplaşa mektuplaşa birbirlerinin evlerine gitmeler başlıyor. bukowski de, bilirsin, bilmeye de bilirsin, burdan "ay bilmiyosan git burdan seni ahmak" gibi bir anlam çıkmasın, bukowski ilginç adam, onu bil işte bilmiyosan, neyse, bukowski de ayyaşın teki. aynı zamanda kendinden 20-30 yaş küçük kadınlarla ilişkiler yaşayan birisi işte. bi gün bir erkek hayranından mektup geliyor. adam, ben de senin gibi yazmak istiyorum, bana da öğret, bi gün biraları kapıp gelecem haberin olsun falan yazmış. bukowski ne dese beğenirsin;
"ne yazık ki bir yarığı yoktu ve mektubu çöpü boyladı."
şimdi bunu diyen bi adamdan şöööyle bi tiksinirsin di mi. sapık ayol bu! dersin. ama öyle değil. bukowski candır. şeytan tüyünün ta kendisidir.

hani yani mesela diyorum.

yani, bilge, çok salaksın.
böyle şeyler sadece filmlerde olur.
yani şimdi, fena olmazdı avize yerine bir disko topu olsaydı.
perdelerin yerinde gramafon kağıtları.
herkes gülmeye başlasa
ve o gülüşle birlikte
sessizlik sonsuza kadar bozulsa
işte ben de onu diyorum
hadi hep birlikte çıkıp gidelim burdan.
aynı anda kalksak, fena olmazdı yani.
meksika dalgası yapsak mesela
komik olmaz mıydı?
hadi ama gençler!
bu kadar gri olamazsınız!
yani şimdi siz, gelmiyorsunuz öyle mi?
tamam.
ben de kendim giderim.
ama hani,
fena olmazdı kalksaydık hep birlikte.
yani, bilge, çok salaksın.
böyle şeyler sadece filmlerde olur.

10 Kasım 2009 Salı

işte yine oldu.

bazen planladıklarını gerçekleştiremeyebiliyorsun ve bunun tek sorumlusu sen olabiliyorsun.
bazen anı yaşamayı hayat felsefesi edinmişken idealistleşebiliyorsun.
bazen hiç ummadığın kişiliklere bürünebiliyorsun ve bazen değişimi anbean görebiliyorsun.
bazen zamana hızlı geçmemesi için yalvarabiliyorsun, bazense hemen akıp gitmesini dileyebiliyorsun.
bazen
hayat
çok komikken
bazen
çok ciddi
olabiliyor.
bazen
...
bazen
...
ağzına sıçayım öss.

3 Kasım 2009 Salı

ilaçlarını günügününe al e mi ?

hayatıma hayatımın en gri yazının sonlarında giren rengarenk bi arkadaşım var.
içi dışı rengarenk.
ojeleri rengarenk.
kıyafetleri rengarenk.
konuşması rengarenk.
gülmesi rengarenk.
arkadaşlığı rengarenk.
sanki herşeyi pembeli turunculu,sarılı morlu gibi.
işte o rengarenk kız birazcık hastalanmış.

ÇOOOOOOOK GEÇMİŞ OLSUN HEMŞİİRE!

omzu ağrıyodu işte ben de dedim ki çantadandır. meğersem değilmiş.

31 Ekim 2009 Cumartesi

lav iz ol yu niiiid.
















su kartına su yükletmek için 50 dk sıra bekledikten sonra sıra bana geldiğinde memurun bilgisayarının çökmesi ben hayatımın aşkıyla karşılaşayım diye değildi de niyeydi lan? HA?

hayatımın çekim yasası dolu bir romantik komedi gibi olmasını isteyişimi anlatan bir cümleyle giriş yapayım istedim.
2 hafta önce 500 days of summer'ı izledim. sonra etkilendim haliyle. 2 haftadır regina spektor'dan başka bişey dinlemiyorum ve hayatımın geri kalanını bu kadını dinleyerek mi geçiricem ola? sorunsalındayım.
filmi izlediğimden beri zamanımın her aksamasında beynim saçmalıklarla dolu senaryolar yazmaya başlıyor. işte efendim evden tam çıkarken anahtarımı unuttuğum aklıma geldi eve geri döndüm. eğer geri dönmeseydim bi önceki otobüse binecektim ve ruh ikizim olmasa bile gideri olan bir çılgın gençle tanışacaktım. NEDEN GERİ DÖNDÜM SANKİ?OLAMAZ! gibi, eğlenceli ama irdeleyince ciddi meselelere dalıyorum.
zaten gördüğüm her buğulu cama "all you need is love" yazmamdan belliydi.

neyse.
havalar nihayet soğudu.
adnan ötüken yolları taştan, bilirsiniz.

psikolojik burun akıntım tüm hızıyla devam ediyor. bugün de derse oturduğum anda akmaya başlayan burnum kütüphaneden çıktığımda yerini ılık bir kuruluğa bıraktı. bununla yaşamayı öğrenmeliyim. aslında, ben öğrenirim de, halk bunu kaldıramıyor, işte bu çok kötü.

bi de şunu izleyiverin bi.
hadi görüşürüz.

sizler için özenle seçtiğim resim nasıl ama? beğeneciğinizi biliyordum. evet durum o kadar vahim. everin beni. bay.

26 Ekim 2009 Pazartesi

ergensem ergenliğimi biliyim bence.

n'aber?
domuz gribi falan hikaye, tatil şahane diye düşünüyordum ki, bizim dersanenin tatil olmadığını öğrendim, kalbim kırıldı.

günler "mal" gibi geçip gidiyor.
dersler felan.
okulsuz hayat çok süper bişey.
lise çok üzücü bir kurumdu zira.

sonra başkaa...
kasım ayına geldik ama hava süper. bu durumdan da sıkıldım. o kadar atkıbereeldiven aldım BUNUN İÇİN MİYDİ HA? of. çok bencilim.

bugün sınav vardı ve yine burnum akmaya başladı. yani olur şey değil! sonra 3-4 kere tuvalete gittim, sümkürmeye evet. aynaya bakıp "akmıycaksın. AKMIYCAKSIN! SANA EMREDİYORUM AKMIYCAKSIN!" falan dedim. en sonunda tuvalet kağıdı rulosunu çıkardım, yanıma aldım. çok güven verici bir eylemdi bu. akmaya devam etti. sınav bittiğinde durdu sağolsun.

oje bence çok güzel bişey.

sena bana kamera açtı şuan. EHE.ihi.

gidiyorum ben.
görüşürüz.
zaten meşrubatımdan haşere çıktığı günden beri çok fenayım.
zaten dersanem tatil edilmedi.
zaten karnım ağrıyo.
zaten ders çalışmak çok salakça.
zaten mecbur olmak yeterince sinir bozucu.
zaten bi H1N1'imiz eksikti.
zaten hayat zor.
zaten babam kıl.
zaten annem de kıl.
zaten ergenlik 23 yaşına kadar devam eden çılgın bir süreç.
ÜSTÜME GELMEYİN!
KİMSE BENİ ANLAMIYO! OF!
falan.
ne?


17 Ekim 2009 Cumartesi

kaderin cilvesi canımı fena yaktı gençler.

bugün başıma bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyler listesinde ilk 10'a rahat girebilecek olan bişey geldi.
reyyan'la bir kafede oturuyorduk. sıcak çikolata söyledik.
sonra sıcak çikolatalarımız geldi.
toz halindeki çikolatayı kaşık yardımıyla kaynar suya bulamaya çalıştık falan.
toz çikolata eridi.
sonra içmek üzere kupayı ağzıma götürürken bir topak çikolatayla karşılaştım.böyle ağzıma değdi ama içmemiştim. dedim şunu bir eziyim kaşıkla. sonra bir de ne göreyim.--burdan sonra yaşadıklarım saniyenin katrilyonda biri kadar bir anda oldu-- topak çikolatanın antenleri var ve hareket ediyor. "allalla bu nasıl bi çikolata böyle?" sorunsalına girdim.sonra; lan.LAN.lan.LAN.lan.LAN.lan.LAN.lan.!!!!!!!!
sonra masadan kalktım.
koşmaya başladım.
reyyan "noldu laağ?" diye bağırdı.
sonra kupama baktı. "ooğvvvşşşşşşşitttt" dedi.
tekrar yerime döndüm. "gerçek mi lan o?" dedim. o an bunun beynimin bana yaptığı bir oyun olması ihtimaliyle yaşıyordum. sonra garson nesneyi incelemeye başladı. "yukardan mı düştü, içinden mi çıktı?" dedi. gerçekten de gerçekmiş...
sonra işte madem öyle biz gidelim diye düşündük.
dedik ki hesabı da almazlar heralde...
sonra "hesabı alabilir miyiz?" dedik.
hesap geldi. bildiğin geldi hesap.
ödedik işte.
sonra garson dedi ki "kusura bakmayın. bugün bunu yaşayan 2. kişisiniz. yarım saat önce de birinin çayından sinek çıktı.ehe." dedi.
DUYDUKLARIM KARŞISINDA ADETA ŞOKE OLDUM.
sonra koşarak uzaklaştık.
mekanın adını veriyorum angara halkı.
hazır mısın angara halkı?
bu üzücü olayı yaşadığım yer
evet
orası
kocatepe'nin en sevilen kafelerinden biri olan
yazları efil efil esen
müzikleriyle içinizi yumuşatan
bahçesindeki rengarenk sandalyeleriyle sizi gülümseten o yer
evet
orası
TENEDOS'tu...

16 Ekim 2009 Cuma

adam rahmi.

bizim sınıfta rahmi diye bi adam var.
çok garip biri.
bütün cümleleri tersten söyleyebiliyo. latin alfabesi olması koşuluylaymış ama öyle dedi.
'çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?'ı bile tersten söyledi lan.
şaşırdım kaldım.
demek rahmi de benim gibi üstün zekalı.
sınıfta anlaşabildiğim tek kişi rahmi'ydi zaten...burdan anlamalıydım.
bi de meral. (okuyo da burayı.yoksa zeki değil.falan.ehe.hjfrktgl.ay.meral bana küpe aldı.sonra ben çok sevindim sarıldım.yanlışlıkla ağzını ve burnunu kapatmışım.sonra meral nefes alamamış o sırada. sonra şey oldu ya. MERAL. AFFET. SENİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM... allahgorusungız.)

işte sonra ben de "ey edip adan'da pide ye" cümlesini tersten söyledim. şeklimi koydum.
en az 'çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?' kadar iddialı bir cümle değil mi allağiçin ha?


15 Ekim 2009 Perşembe

aykumla döverim lan sizi.

naber genşler?
dersanede bi kız var. resmen mal. ha işte şu "cevap5" kız. bugün mat1 dersinde hoca soru yazdırdı.
arkadaki adamlardan cevap geldi. kız "hocam ama onlar soruyu yazmıyooooo" dedi. düşünsene. ciddi ve bu kız. sonra ben şöyle bi baktım. "çıkar mısın sınıftan?" dedim.o da "hocam bana çıkar mısın sınıftan diyo bu" dedi. "sen ban 'BU' diyemezsin lan!" dedim. işte sonra öldü.
yalan söyledim bu arada. şaka şaka. yalan yani. şaka yaptım.

reyyan saçının bir tutamını aniden mora boyatma kararı aldı.
birden kuaföre gittik.
sonra 3-4 saat bekledik. 5-6 kere boyadı adam. OLMADI LAN. TUTMADI.
sonra adam içeri gitti. 48 dk gelmedi. ben gidip baktım. tuvaletin camı açıktı. meğer kaçmış bu. biz de evlere dağıldık.

bi de bugün psikoloğa tekrar gittim.
zeka testi sonucum belloldu.
ÜSTÜN ZEKALIYMIŞIM AYIPTIR DEMESİ.
gerçekten lan.
normalin üstündeymiş zekam.
ilk başta şaka yaptı bana. "düşük zekalı çıktın." dedi. ben üzüldüm. kalbim kırıldı. hacer abla bana "sen çok zekisin" derdi nasıl olur diye iç dünyamda haykırdım.
sonra işte şakaymış.
ordan çıkınca eve gelip kendime bi ışınlanma makinesi yaptım. sonra yemek yedim. sonra ışınlanma makinesini mutfakta unutmuşum işte. babam bu ne ola? diye bakıyodu. birden ışınlanma makinesinin "ışınla beni bebek" tuşuna bastı ve eli mozambik'e sürttü. dokunmatik yapmasaydım keşke. birden babam ışınlandı işte. sonra ben de gittim. alıp geldim onu.

işte öyle ya.
yarın 1 saat daha geç kalkcam çünkü dersaneye ışınlanabilirim artık.
hadi görüşürüz.

bi de psikolog "psikolojiyi çok rahat okursun" dedi. psikolojiyi okuruz da bu integral nolcak hafız?

14 Ekim 2009 Çarşamba

11 Ekim 2009 Pazar

adam tanrı lan.

bugün tanrıya mektup yazdım.
önce çok samimi bi hava estirdim ben. böyle bi "karşında arkadaşın yok senin" dedirten bi havaydı.
sonra duygusallaştı mektup.

"tanrım. lütfen beni ve sevdiklerimi uzun süre yanına alma.burda yaşancak onca renk varken.."

sonra mektup elimde patladı.
NASIL GÖNDEREBİLİRDİM Kİ?

8 Ekim 2009 Perşembe

baya sarı böyle.

hacer ablamın kahve falımda gördüğü "çok renkli hayat" bugün bulduğum sarı ojelerden ibaretse küserim.

6 Ekim 2009 Salı

bana öyle bakma. mezunum çünkü ben. n'oldu ki?

şimdi bugün sınıfta şahit olduğum bir telefon konuşmasını aktarıyorum;
"alo canım nassııığn? ay ben de iyiyim işte. haftada kaç saat sizin? hıığm. mat2'de nerdesiniz? hıığm. nası yoğun mu yoksa gelişigüzel mi? hıığm. tenefüsler kaç dakka sizin? hıığm. fatmagiller, sibelgiller napıyomuş? hıığm. neyse canım ben kapatıyom. sen ararsan görüşürüz yine. öptüm başbaş."

öncelikle kendi dersanesiyle telefondaki şahsın dersanesi kıyaslanıyor. o anda akla gelen bütün sorular yöneltiliyor. teneffüslerin süresine kadar sorulduktan sonra aramak istenen ama "ben ne araycam be onlar beni arasın" düşüncesiyle aranamayan kişiler soruluyor. burada iki isim geçiyor fakat -giller- eki akıllara "başkaları da var" düşüncesini sokuyor.
fatmagiller=fatma ve yandaşları.
sibelgiller=sibel ve yandaşları.
tıpkı baklagiller ve kedigiller gibi, ama tam da değil gibi.
sonra konuşma son derece hayvanca bir cümleyle sonlandırılıyor. "sen ararsan görüşürüz." denirken "yoksa benden telefon bekleme. ben süperim. biz mat2'de sizden öndeyiz zira." demek isteniyor. ve son darbe olan "başbaş" karşıdaki henüz diğer darbeyi sindirememişken indiriliyor...

bi de adamlardan biri arabayla geliyomuş dersaneye. onunla arkadaş oluyum da yol parasından yırtıyım böylece. acaba modeli ne. acaba kaç yapıyo. acaba üstü açılıyo mu. çok merak ediyorum. dersanenin oraya park etmemiş öyle dedi. eğer bana yamuk yaparsa arabaya kadar takip edip anahtarla çizcem. adamı çizcem böyle ortadan. düşünsene.

gece bana sivrisinek dadandı. yaz boyunca toplamda iki sivrisinekle muhattap olmuştum. adam ekim'de geldi buldu beni. kalbim kırıldı.

iştöyle.

4 Ekim 2009 Pazar

of var yaa.





























biz şööylece iki gündür gülmekten öldük öldük, nasıl ama, görsen.
istanbul'dan serhatkar geldiği için biz şööylece buluştuk falan işte.
dün dışarlarda takıldık. bugün de serhat'ın arkadaşının evine ev oturmasına gittik. reyyan, merve, ben. sonra işte çoraplarımızla falan oturduk. cips aldık aysti aldık kuruy-emiş aldık.
orda işte gülmekten öldük öldük ağladık falan.
çok eğlendik lan ama.
oy.

sonra akşam annembabamablamben çiftliğe gittik. yemek falan yedik. ordan da lunapark'a gittik. çarpışan otolara bindik. babama çarptık kızdı bize. annemi de yolda indirdim.sonra bişeye bindik, böyle ayakta oturuyosun. evet. ayakta oturuyosun lan gerçekten. o çok korkunçtu. ablam ağladı. sonra kıreyzi dens'e bindik. kafamı çarptım. sonra beynim aktı. toplamaya çalıştım ama hepsini bulamadım, o kadar çok yani düşünün. sonra şişti kafam şöööyle. orda bi de bürge'yle karşılaştık, sonra güldük falan. dünya çok küçük azizim.

sonra eve geldik.
çok yoğun bir haftasonuydu.
yarın da tatil işte. artık tadında bırakalım, güldük bitti, yarın da ders falan. OFLAN.

dün ben psikoloğa gitmiştim ya. psikolog tanıdık çıktı falan. tesadüfler fena. sonra bana "sana test yapçam ama ne testi olduğunu sonra söylicem" dedi. ben çözerken onun zeka testi olduğunu anladım. stres oldum. içeri gidip zeka testi olduğunu anladığımı söyleseydim teste gerek duymayabilirlerdi, zekiyim diye. çok zor sorular vardı. sonra iki tane kadın gelip konuştular. dikkatim dağıldı. sonra işte öyle. yani gerizekalı çıkarsam saymam onu diyorum.

hadi görüşürüz ya.
uykum geldi.
yatçam ben.

2 Ekim 2009 Cuma

serhat kar.

serhat kar, yarın ankara'lı hayranlarıyla buluşmaya geliyor. serhat kar için yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı ankara'ya, serhat kar kendini iyi hissetsin diye bir adet deniz bir adet de kız kulesi konuldu.

hayranlarının büyük çoğunluğunu kızların oluşturduğu tahmin edilen serhat kar, bakalım ankaramızı beğenecek mi?

bir mezunun ibret dolu hikayesi.

naber?
günler acayip geçiyo.
dersane başladı falan. kitaplar dağıttılar bize. modüller dağıttılar. yeni defterler aldım.
aynı okul gibi ama değil. forma giymiyosun mesela bunda. bi de tenefüste bahçeye çıkıp mal mal koşturmuyosun. okulda teneffüslerde mal mal koşturduğumdan değil de, hani, yani, mesela.

dersanede çok ilginç tipler var. mesela sınıfta üç tane adam var. ama bitanesi haftada üç yaş gençleştiği için adamdan saymıyorum onu artık. yaşını her seferinde farklı söylediğini farketmediğimi mi sandın seni lanet olası?

bi tane kız var hep meyve getiriyo. bugün armut ve mandalina getirdi. çantasından karpuz çıkarırsa o karpuzu kafama atmasını isteyeceğim.

bi tane kız var, hani mezun olmayı yedirememiş, üç ay boyunca aşamamış olayı, böyle "ben zaten her şeyi biliyorum da, ööyle bi daha deniyim dedim, cevap 5 bu arada, işte sonra ben zaten işte ehehh zaten yani, cevabın 5 olduğunu söylemiş miydim?" gibi tavırlar sergiliyo. böyle sözlü notu kapmaya çalışan öğrenci psikolojisinden kurtulamamış. üzüldüm ona da işte. sesi de bi garip.

hoca adamlardan birine soru sorduğunda adam "hhhss. bu yaştan sonra. yani. ben mi cevaplıycam gerçekten?" falan diyo.

meyveli kızla cevap5 kız hergün etüt alıyolar. bigün felsefeden etüt alcaklar bak görürsün.

sonra merveveosmanla falan buluştuk. sonra evrim diye biri vardı. sanki onun canı çok sıkılıyo gibi. sanki o böyle sürekli eve gitmek istiyo, ama eve gidince de sıkılıp dışarı çıkmak istiyo, oturmak istiyo ama oturunca kalkmak istiyo falan, öyle biri bence. yani napsak canının sıkıntısı geçer acaba. bi günümü bunu düşünmeye ayırcam. bi gün sürmeyebilir ama. işte, öyle.

günlerim böyle geçiyo lan işte. bi de babam "ikinci tercihlere bi bakıver." dedi. bakıveriyim.

yarın psikoloğa gitçem ben. hey, üzülmeyin, sakin olun, hey sen BIRAK O JİLETİ ELİNDEN! falan. dikkat dağınıklığı geçirttirme seansları akar.

neyse çok yoğunum işte. hadi görüşürüz.


29 Eylül 2009 Salı

fak.

bugün dersanem başladı.
çok mutsuzum.
uyumak istiyorum azcık.

polinom.
sözcükte anlam.
doğruda açı.

şuan yaşamak için tek nedenim dün sahip olduğum aypod.
gideyim de müzik dinleyeyim bari.

28 Eylül 2009 Pazartesi

çok rakırız biz.

feysbuktaki balıklarımın bana kattığı neşeyi etrafa yaymaya çalışırken osman şunu attı bana.
ben amele gibi balık beslerken adam gitar yardırıyomuş.

ÇOHİYİLAN.

süper ama görsen.

geçen dayımlara gittik.
yengemin arabasının anahtarlığı Z böyle.
Z.
Zed'in anahtarı lan resmen.

zed's dead baby, zed's dead...

yengemin adı zed değil, zübeyde.

lan.

dün ablam feysbukta hepi akvaryum diye bişey oynuyodu. balık alıp satıyodu falan.
dedim ki "abla hasta mısın. işin gücün yok mu?"
oynayasım geldi lan.
azcık oynasam nolcak ki? geri silerim. kimse görmez.
iki balığım olur fena mı?

27 Eylül 2009 Pazar

how can you tell me your lonely?

en sevdiğim şarkıya karar verdim.
eminim ama.


çohiyişarkı.

kelime oyunu oldu muydu çohoş oluyor.

dün bu elvan abeylegesse'yi şöyle söyledi.

"elva naber legese nasıl geçti."

sonra ben çok güldüm.
bugün buna anlattım. o da güldü yüksek sesle.
çok komikti bence.

26 Eylül 2009 Cumartesi

yine serap ezgü'ye gerek kalmadı.




















bugün reyyan'la ankamall denilen gereksiz büyüklükteki mekana gittik.
kapital kapital gezdik.
kendime atkıbereeldiven aldım. çoggüzel ama.
sonra eve geldim.
sonra annemler maraştan döndü.
babam "n'aptın eğlendin mi bari biz yokken?" dedi.
"hem de nasıl." dedim.
sonra odama geldim, güldüm.

la bi get.

bayramda babannem çok konuştu.
ben de "get out babanneeeaaa" diye bağırdım.
o da;
"bana get dedi. gediyom ben." dedi ve getti.

25 Eylül 2009 Cuma

reyyan diyor ki;

The fall git lan burdan!

bakmazsan görmezsin tamam mııı?

çok yorgunum. çohacayip bikaç gün geçirdim zira.
insanoğlu kuş misali. vallaha da öyle.
şimdi buraya yazardım da, bilirsiniz, yerin kulağının olması durumu çok fena bişey.

hıığ, aklıma geldi de, istanbul da güzel şehir ha. di mi?

23 Eylül 2009 Çarşamba

biz de işte çılgınız falan.

sinan güvencemin yok oluşu beni derinden yaraladı.
ama nilüfer tur akar.
hadi bay.
zaten karayolu daha güvenli, evet.

"yarın londra'ya uçuyorum. -aa. uçakla git."

22 Eylül 2009 Salı

ayfer, gülo ve ramazan'sız bir yolculuk düşünemiyorum.


saat 06:47
odamdayım. yani evet, maraştan döndük. ablamla ben. annemler cuma ya da cumartesi gelcek.
yol fenaydı. 9 saat düşünün ki. 9 saat!

en arkanın bir önüne, 39-40 numaralara oturduk, cam kenarını kaptım. sonra müzik dinledim ben. ablam halkı dinledi. sonra saat dokuzu yirmi geçe gibi ablam dizime yatıp uyumaya çalıştı, sanki normalde dokuz buçukta uyuyormuş gibi. sonra muhabbet ettik, güldük felan. sonra onlar geldi. onları yolun bilmem neresinden aldık. sonradan isimlerinin ayfer, gülo ve ramazan olduğunu öğrendiğim bu kişiler 9 saat boyunca cips yiyip dedikodu yaptılar. geldiklerinde gülo ve ramazan birlikte bizim önümüze oturdular. galiba sevgili veya nişanlı gibi bişeydiler. ayfer bizim arkamızdaydı. gülo ramazan'a iş atıp durdu. arada bir de ayfer'i yokladı. gülo ayfer'i yoklarken ablam ve beni de dikizledi. gülo ayfer'i ramazan yüzünden arka planda bıraktığından, çektiği vicdan azabı denemiycek küçük dürtüyü bastırmak için ayfer'e "cips yesene. kek yesene ayfer. ayfer uyudun mu." falan diyip durdu. sonra en arkada boş yer oluştu ve gülo ve ramazan da ayfer'in yanına oturdular. ramazan bacaklarını gülo'ya uzattı, cips yiyerek yola devam ettiler.

ablam hiç uyuyamadı. bi ara leptap ile lose your marbles denilen çılgın oyunu oynadık. bu sırada otobüsün ekranında eski bir türk filmi oynuyordu. sesler anlaşılmıyordu, görüntü anlaşılmıyordu, kimse izlemiyordu. ablam ayfer'e "pardon izlemiyorsanız hoparlörü kapatır mısınız?" dediğinde ayfer'den gelen cevap "yo izliyom" oldu.

saatler geçerken ben bi ara uyuya kaldım. sonra ablam yine dizime yattı. birden bacaklarımı hissetmediğimi farkettim. gözümü açtığımda gördüm ki ablam gerçekten dizime yatmış. baya böyle, yatmış.

bi ara ayfer, ramazan ve gülo'nun sesleri kesildi. ben yine uyudum. uyandığımda saat beşi geçiyordu. farkettim ki ayfer, ramazan ve gülo yine cips yiyorlar.

sonra hava aydınlanmaya başladı. otobüs aşti'ye girdi. indik falan. çok çılgınsal taksi kuyruğu vardı. sonra biz çakallık yapıp diğer taraftan bindik.

evimi seviyorum lan.
bi de bu gece için ablamla çılgın planlarımız var. şuna da mesaj attım da uyudu mu nolduysa.

yazık şunun da dersanesi var bugün. bir iki saat sonra kalkıp derse gircek. sonra benimki de açılınca adnan ötüken yollarını aşındırırz felan. hayırlısı.

ben yatçam lan. hadi bay.
o değil 9 saat. insaf.
muavin de uyuya kaldı.
hangi şirket olduğunu da söyliyim de binmeyin.
METRO. MUAVİNLERİ UYUYA KALIYO. AYRICA PAPYON TAKIYOLAR. ÇOK FENA.

19 Eylül 2009 Cumartesi

çekmesene kardeşim.

az önce 12 yaşındaki kuzenim bana kastamonu çekme helvası getirdi.
gözlerim doldu.

18 Eylül 2009 Cuma

kendime bayram hediyesi.

NABER GENŞLER?!

bayramda selam çakarım demiştim ama, durunamadım. zaten sanmayın ki 2 haftadır bilgisayara dokunmadım. yoköylebişey. çevrimdışı çakallıkları yaptım, yakalandım falan. sonra dedim ne gerek var gizliden gizliden işler çevirmeye. işte böyle.

bayram bitene kadar buralardayım. çohiyiya.
maraşa geldim işte. 8 saat yol, çılgın işler bunlar. babam eskiden saat başı mola verirdi, artık vınlayıp geliyor. adam gençleşiyor. adam hızlı ve öfkeli.

dün merveveosman'la buluştuk. klip çektik, evet klip çektik, ne var, n'oldu ki? çok da güzel bi klipti yani.avanaholdyorheeğeend!

günler böyle geçiyor işte.
2 hafta boyunca hayatın anlamını düşündüm. bulamadım. madem öyle dexter izliyim dedim. 3 gündür izliyorum,3. sezondayım, çoksüperdizilan.

neyse işte böyle.

6 Eylül 2009 Pazar

bizde yalan olmaz.

eveeet.
şurda bahsettiğim iki hafta doldu.
zaman çok acayip bişey.
yarından itibaren yeni bir hayat başlıyor benim için. üç ay süren süpersonik internetli gecelerimin sonuncusundayım.
naber?
az önce ablama pulp fiction izlettim. çohiyifilm ya.
tarantino, bak, neyse bişey demiyorum.

bayramda bi gelip selam çakarım ben.
hadi görüşürüz.
adamolun.
öptüm falan.

5 Eylül 2009 Cumartesi

sümük.

merhaba gençler.
gençliğinizin kıymetini bilin.
bu yazıyı 2 gündür kalkamadığım hasta yatağımdan yazıyorum.
bütün eklemlerim ağrıyor.
bunu söylemekten nefret ediyorum ama, 70 sene ömrüm kalmış...
faranjit beni günden güne yiyor.
evet, yiyor, ne var?
kafam o kadar ağır geliyor ki, ayağa kalktığımda dengemi şaşıyorum.

lan o değil de, çok pis burnum akıyo ha, acayip.

3 Eylül 2009 Perşembe

blog okurken gözlerini kullananlar buraya...

feysbukta açılan gruplar son zamanlarda kendilerini kaybetti.
sürekli bir ortak nokta arayışına girildi lan.
ilk başlarda "ayaklarını kapıya dayayıp tırmanan çocuk", "bilgisayarı ayak parmağıyla açanlar" falan gibi şeyler vardı, hoş karşılayabiliyoduk.
şimdi;
"msn'de bişey yazıp geri silenlere uyuz olanlar ve ne yazdığını merak edenler", "artık msn de sarmıyor diyenler" falan gibi saçma salak gruplar türedi. yani, bunun için grup açmaya ne gerek var ki lan. ha? ne gerek var?

-abi bi kızla tanıştım, çok ortak noktamız var. mesela o da msnde bişey yazıp silenlere uyuz oluyor. uyuz olmakla kalmıyor bir de ne yazıldığını merak ediyooooor!!!

falan.

bu arada yeni grubuma beklerim;
"sabah kalkınca odadan çıkmak için odanın kapısını kullananlar ve bunu yapmak için başka çaresi olmayanlar..."



saatler sonra;
oha çok pis bişey daha buldum!
"grup açma olayında iyice psikopatlığa doğru gidiyoruz diyenler..."
çıldıııııııııııaaaaaaaar!

1 Eylül 2009 Salı

bir ergenin günlüğü;

"gerizekalı aptal salak dallama moron android beyinli mallar! kim olcak? annemle babam! yarın coğrafya sınavım var. kendimi ayarlamışım şu kadar uyyum kalkıyım şu kadar çalışıyım. amaan sen misin uyuyan. defolun gidin be! siktirin gidin! şimdi de gel ders çalış hangi hevesle çalışcaksam. nefret ediyorum ikisinden de ya öff. ikisi de birbirinden irenç. girdim odama kitledim kapımı.2 şişe su aldım 2 probis aldım bi de kaat helva varmış onu aldım. ders çalışçam. o geri kafalılar ne bok yediimi düşünürse düşünsün. çokta götümdeydiniz. 2siylede konuşmicam. artık böyle. bu kapı kitlencek. ister ders çalışırım ister uyurum ister müzik dinlerim istediim herşeyi yaparım. ama tabi eminim ki öküz babam aç kapıyı aç aç aç diye yırtıncak. açmak zorunda kalcam. beyinsiz insanlar. küçük insanlarsınız siz. çok iyi anne baba sanıosunuz kendinizi hıı ne demessin. beyinsiz cahil yaratıklar. daha bana nasıl yaklaşmanız gerektiğini anlayamıosunuz ben napıyım? saat 5buçuk. bunlar en geç 12'de daalır.o zaman çıkarım. banyo falan yaparım yatarım. o zamana kadar da ders çalışırım şunları yerim müzik dinlerim odamı karıştırırım. ses çıkarmamam lazım. sadece coorafya çalışırken sesli olcak. o da az olcak. koltuuma gidecem ve az sesle çalışçam. oh kendi odam var iiki. burası göt delii kadar ama her cmsi benim.içindeki herşey de bana ait. rahatladım oh. az önce saçımı başımı yoluodum yüzümü yırtıodum sinirden. bu sınavdan düşük alıyım hele bi bak o zaman ben kimi suçluyorum. geriler.

4 saat sonra.
çişim geldi-mozaik pasta istiyorum-mısır patlatmak istiorum.
hırsım geçtiğine göre kapımı açıp yavaşça çıkıp mısır patlatıp odama gelip devam edebilirim.
holeey."

ne alakası var canım, tabii ki benim günlüğümden alıntı değil. işim olmaz. hığhı, evet.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

hala gülüyorum, inanır mısınız?

bu adam var ya.
bu adam.
bakın bu adam napmış böyle.

çok seksiyiz lan.
acayip.
oy.

elime mum dik.

hayatımın lise 1 ve lise 2 dönemine, yani 16 yaş sendromuna denk gelen periyodunda tanıştığım ve anlaşamadığım insanlarla yeniden tanışma kampanyası başlatsam, fena olmaz aslında.

sensin çakal.

gidiyor.


yıl 1995...
keçiören'den or-an'a taşınmışız. daha dört yaşında bi canlıyım. ceyko sitesi C Blok denilen yapıda yaşıyoruz. üst katımızdan çılgın sesler geliyor. galiba çocukları var...

bi süre sonra üst kattakilerle kaynaşıyoruz. ailecek kıvırcık saçlılar. kızlarının biri benimle yaşıt. adı sena. sürekli bağırıp ağlıyor.

sonra anasınıfına başlıyoruz. or-an ilköğretim okulu'na. sena'yla aynı sınıfa yazılıyoruz. sena beni sürekli dövüyor. saçlarının kıvırcık olması onu kızdırıyor, ve benim düz olan saçlarımı küçük parmaklarının arasına alıyor.

birbirimizin evinde oynamaya başlıyoruz. "bizim evde benim istediğim, senalarda onun istedikleri olcak" kuralımız "bizim evde senanın istediği olmazsa benim çok pis ağlatılmam"a dönüşse de sesimi çıkarmıyorum, çünkü bu ultrakıvırcık küçük kız çok yaratıcı ve çok eğlenceli.

birlikte kurduğumuz oyunlar genelde şöyle; uçurumculuk, pavırrencırscılık, köpekçilik, depremcilik... yani -cılık ekini her tarafa uydurarak çok acayip oyunlar oynuyoruz.

ilkokulda sabahçı öğlenci olayında zıt kutuplara atılıp üzülüyoruz. bu sürede haftalık yediğim dayak oranında ciddi azalmalar görülüyor.

bikaç yıl sonra sena'lar taşınıyor. ama okulda görüşmeye devam ediyoruz çünkü sabahçı öğlenci laylaylomu kalktı.

sonra ilköğretim bitiyor. lisede msn denilen şahane haberleşme aracıyla görüşmeye devam ediyoruz. yazları birbirimizde kalıyoruz. bi bakıyoruz ki düyadaki ilk arkadaşlarımız birbirimizmişiz. 16 yaş sendromunu yaşarken birbirimize dönüşmeye başlıyoruz.

11. sınıfta dersanelerimiz yan yana oluyor. haftasonları kızılay alemlerine akıyoruz.

12. sınıfta haftanın 7 günü birlikteyiz. dünya görüşlerimiz birlikte oluşuyor. ergenliğimizin "hayat çok boktan, evden kaçalım, dünyayı dolaşalım, anarşi ov ye, dinler çok saçma, annem ve babam çok aptal" kısmını birlikte yaşıyoruz.

aveanın beşbin esemes kampanyasının bokunu çıkarıyoruz.

sonra üniversite zamanı geliyor.
sena karadeniz teknik üniversitesi'ni kazanıp, eve gelen zarfta karadeniz technical university yazısında neden blacksea yazmadığını düşünürken ben onun gerçekten gideceğini anlayıp ağlıyorum.

28 Ağustos 2009 Cuma

nayn nayn nayn nayn...


bugün soysuzlar'ı ikinci kez izledim.
tarantino, sen yok musun seen...

27 Ağustos 2009 Perşembe

tan ailesi çok acayip.

akşam hüseyin rahmi tan ve ailesi bize iftara gelecek. çok heyecanlıyım.
değilim be.
hüseyin rahmi tan, sena'nın babası oluyor çünkü.
sonra sena bizde kalcak.
bu arada mail geldi;
"Merve seni "İçin Rahat Mıdır?" adlı Facebook grubuna katılmaya davet etti."
ay bilmem ki meeerWecim, ne desem boş Walla.yHa.

odamı toplamalıyım.
bay.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

adam telefon.


birisi size üç gün boyunca telefonla insanları nasıl işlettiğini anlatıyor ve ansızın telefonunuz çalıyor ve telefondaki size "alo orası bilge işkembe salonu mu?" diye soruyorsa işletenin kim olduğunu tahmin etmeniz çok da zor olmaz değil mi?

daha sık fotoğraf çektirmeliyiz.

soysuz senii.


merhabalar.
bi dakkaaaa! 2 hafta demiştik. lütfen.
şey.
geçen akşam reyyan'la inglorious bastards'a gittik. O NEYDİ LAN ÖYLE!
her tarantino filminde olduğu gibi yine ağız, burun, kol, bacak, kafa dağıldı.
gidin izleyin gençler. işiniz ne? ha?
"tarantino! sen nasıl bir hayvansın?" demekten kendimi alamadım.
demek ki neymiş? sinemaya gitçekmişsiniz.

sonra eve gece 1'de dönmemden ve babamın harçlığımı düşürme kararı almasından bahsedip de neden gerileyim ki yani?
9buçukta başladı 12buçukta bitti. nababiliriz. tarantino'nun suçu. pis herif. yerim ki ama. aferin. güzel olmuş.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

veda şeyi.



merhaba.
uzun zamandır çılgın internet alemine bi şekilde veda etmem gerektiğini planlıyorum. yani, sonuçta, "herşey bitti ahey!" derken yeniden bir öss öğrencisine dönüşmek bi takım uygulamaları da beraberinde getiriyor. hem, ben reşit bir insan olarak, sorumluluk sahibiyim. (reşit olmak süper bişey lan! nedjima'da kimlik sordular geçen, çıkarıp garsonun alnının çatına dayadım. acayip bir 1991 doğumluyumdur, aklınızı alırım.)

şöyle bi düşündüm de, internetten süpersonik arkadaşlar edindim. şimdi böyle internet arkadaşı diyince kulağa çok tırt bir olay gibi geliyor, biliyorum. ama aslında hiç de tırt değil. normal hayatta 30 sene dolanıp bulamayacağın insanlar burda fink atıyor. yani internet arkadaşı dediğim, bildiğin yakın arkadaşlar lan. hani mesela "falanca'nın kardeşi foseptik çukuruna düşmüş, çok üzgünmüş" diye bir haber alsan, koşa koşa o falanca'nın yanına gidersin.

demek istediğim o ki, birileriyle "sevda çiçeği chat odası","yalnız kalpler kulübü" gibi sitelerde değil de böylesine seviyeli bir ortamda (çok seviyeliyiz ey blog halkı! accccayip seviyeli.) tanışınca işler değişiyor. hem o sitelerdeki insanlar buluşurken yakalarına kırmızı karanfil takıyor. biz o kadar özgüvenliyiz ki, buluşurken hiç bi yerimize hiçbir şey takmadık. ben çok insan tanırım internetten sevgili yapan, sonra sevgilisi tarafından terk edilen ve sevgilisi ünlü olup şehir dışına yerleşen. burda reklam girsin. www.rhcpfan.com. EHEHE KAPANDI Kİ ORA. rhcpfan dedim de, ordan da çok acayip insanlar tanıdım. birisi izmir'e çağırıp duruyo mesela. ehe. birisi de meğer angara'lı blog bebesiymiş.

bi süre sonra beni buralarda göremediğinizde "bu niye yazmıyo lan artık." diye düşünmeyin sevgili seviyeli blog halkı. ben ülkeme faydalı bir evlat olabilmek için gecemi gündüzüme katarak, buralardan fedakarlık ederek, parmaklarım nasır tutmuş bir biçimde buraya yazacaklarımı başka bir deftere yazıyor olacağım. ha bir de ders falan evet.

o kadar yazdık, 2 hafta içinde burayı terk etmezsem büyük rezillik çıkıcak yalnız.

şimdi düşünüyorum da, şu 18 (onsekiz) yıllık çılgın ömrümde yaptığım tek hayırlı iş bir blog hesabı açmakmış. çok sevgili tuğba'nın ruh hastası kıvamındaki ısrarlarıyla açtım, orası ayrı. (eskiden emesenin sipeysine yazardım. sadece sınıftan zeynep isimli, soyadını hatırlayamadığım bi kız okurdu ve "choq guselll" gibi yorumlar yazardı. gerçekten hayırlı bir iş yapmışım.)

bana iki hafta verin lan.
gerçekten gidicem.
belki 2-3 ayda bir uğrarım. yaşadığımın haberini veririm.
gitmeyen böyle olsun mu ha? olsun mu?
seviyorum sizi, hadi görüşürüz.
bak iki hafta dedim.
iki.
ben, ben, ağlamıyorum. gözüme toz kaçtı...

fotoğrafı sevgi dolu bakışlarım üzerinizde olsun diye koydum. yeni saç sıtaaylımı her daim gözünüze sokmak için değil. ama güzel oldu lan. bunu, yaptığım ikinci hayırlı iş ilan ediyorum.

23 Ağustos 2009 Pazar

hayvanlık diz boyu.

bu "sahur" denilen olay çokkiyiyaa.
gecenin en acıktığın zamanında, miden açlıktan kendi kendini yerken;
sahur.
süper oluyo lan!
bi de şey;
üzgünüm anne, üzgünüm tanrım...

chuck palahniuk'a sevgilerimle. öpüyorum falan, öyle.

acımasız gerçekler reklam değil.

insanın ablası tarafından eğlence ve heyecan aracı haline getirildiğini farketmesi çok pis bi duydu. nerden anlarsanız anlayın.
pis dediysek;
aşırı pis hem de.


22 Ağustos 2009 Cumartesi

gerizekalı.

msn'de nickine "bilkent (%50burslu) iç mimarlık" ,iletisine "üniversiteliiii" yazan bir arkadaşım var.
ve şimdi napıcam biliyor musunuz?
engeli çakıp silicem.

21 Ağustos 2009 Cuma

oha.

az önce şu haberi buldum.
gitçem buralardan.

az önce;


persepolis'i izledim.
çok güzel.
hatta çokçok güzel.

anketörlü telefon.

size bişey diyi mi?
mim diye bişey var ya
çok tırt lan bence.
hiç gerek yok öyle şeylere.

ben bilge.
blog yazmaya başladım çünkü canım istedi.
bilgisayarı açtığımda blogumu kaçıncı sırada açtığımı soruyorsan, "ne bileyim kaarşim, saymadım hiç." derim, benden nefret edersin, gidersin.
boş zamanlarımda kitaplığımın alt rafındaki kaplumbağa dışkılarını temizlerim.
blogçu bebelerle buluşmaya bayılırım.
en sevdiğim renk bana kalsın.
en sevdiğim yemekse senin olsun.
hadi eyvallah.

20 Ağustos 2009 Perşembe

ben var ya;


ülkücü olsaydım gök tanrı'ya inanırdım.

burası sırlar odasıymış meğersem.


sevdiğim tek fantastik şey heri potır'dı.
onu da 3.den sonra bıraktım.
aslında son derece hayalperest biriyim.
peki ya tercih yapmama kararı da neyin nesiydi?
atlamadan bilemezdim.
çok güzelmiş.
hey! burası çilek kokuyor.

bas gitara alejim olduğu doğrudur.


üst komşumuzdan yine bas gitar sesleri geliyor.
kendini oldukça geliştiren bu genci asansörde gördüm sanırım, ama o olduğundan emin değilim. hem emin olsam bile, nedir yani?

"selam. demek bas gitar çalıyorsun. ben de küçükken ud çalmıştım. bence birlikte bir züccaciye dükkanı açmalıyız."

19 Ağustos 2009 Çarşamba

demiştim.

saat 1 gibi reyyan ile dost kitabevi'ne gittik. kapının önünde iki kişi etrafa bakıyordu. reyyan'a dedim ki "reyyan bak bunlar onlar bence. bak, gözüne bak, nesnel ileti o." sonra, o iki kişiyle biraz bakıştıktan sonra biz içeri girdik. reyyan dergi aldı. sonra zombi aradı. dışarı çıktığımda tahminlerimde yanılmadığımı anladım.birisi bluebird birisi nesnel iletiymiş. güneşin altında angara'lı blogcu bebeler bekledik. sonra zombi ve nesnel ultasüpersonik fotoğraf makineleriyle çok çılgın numaralar yaptılar.
meşrutiyet'e ağız burun girişmişler, sis bulutlarının arasından zıplaya zıplaya arkhe'ye gittik. orada çok acayip muhabbetler ettik. gülmekten öldük öldük ağladık. biz oturduktan 20 dakika sonra falan bir genç kız geldi. ona "heey sen de kimsin ehe blogun hangisi haydi söyle bize" gibi cümleler sarfettik ama nafile. konuşmamakta niyetliydi. sadece el kol hareketleri yapıyor, bir yandan da kendisini tanıması için nesnel'in gözünün içine bakıyordu. biz tahminlerde bulunmaya çalıştık ama bulamadık. neyse ki nesnel tanıdı, herkes rahat bir nefes aldı. daha sonra sırma saçlı bir delikanlı olan dübüratif geldi.saatler sonra onun yıllar önceki fotoğrafını görüp "vaayy beee" diyecektik.sonra da aramıza çok sevgili kiidra katıldı. çokkkiiyydi yaa.

sonra yaş fındık yedik.
sonra fındıklar da insanlar gibidir, şöyle ki...cilik oynadık.
sonra "benim yolum günah yolu."
ordan sonra başka biyere gidelim diye düşünüp "bahçe" diye biyere gittik. sanki ankara'nın bütün ergenleri oradaydı. yer bulamadık, çıktık. kocatepe'ye tırmanıp tenedos'a oturduk. tenedos her zamanki gibi efil efildi. reyyan ve ben ekşi türk kahvesi içtik. orda da çok acayip muhabbetler döndü. (acayip diyorum ki bidahakine 38 kişi falan olalım.) öyle acayipti ki!
zombi ve nesnel ultrasüpersonik makineleriyle ultrasüpersonik fotoğraflar çektiler. sonra internetten duşun altında kıyafetleriyle şarkı söyleyen çılgın beyin vidyosunu izledik, güldük. bu sırada birileri daha geldi. şuan çok üzülerek isimlerini hatırlayamıyorum, affola. (çok üzülerek hatırlayamamak.) eğlendik lan ama. düşün ki saat 1de buluştuuk, akşamın 7sine kadar.
bidahaki buluşmaya gelmezsen sen, angaralı blogcu bebe, başına çok kötü şeyler gelecek. bu seferlik affettik. hadi yine iyisin.

bikaç fotoğraf daha koycaktım çok acayip şeyler oldu. mesela benim bir ablam var.

18 Ağustos 2009 Salı

taşşşş gibi.

1.geleneksel anGaralı blog yazarlı derneği toplaşması gerçekleşti.
çokacayipti lan!
gelmeyenler var ya, of var yaa...
şu an yüzümde 2ton kil maskesi olduğu için kendimi taş gibi hissediyorum.
o yüzden ayrıntılı yazamıyorum.
yazıcam ama bi ara.
evet.

16 Ağustos 2009 Pazar

bu yılda. da bitişik ama. öyle.

Taner Kayaalp Ankara Düzlem Dershaneliler üyelerine bir mesaj gönderdi.

Konu: 2009 ÖSS

"DÜZLEM DERSHANESİ , TANER KAYAALP ÖNDERLİĞİNDE TÜM ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIYLA KAZANDIRMA GELENEĞİNİ BU YILDA DEVAM ETTİRDİ.TÜRKİYE İLK 500 İÇERİSİNDEKİ DERECELERİYLE YİNE ZİRVEDE.ÜNİVERSİTE VE ANADOLU LİSELERİNE YERLEŞEN TÜM ÖĞRENCİLERİMİZE BAŞARILAR DİLERİM."

bunu okumayan beni silsin.

feysbukta ismi "bunu paylaşmayan beni silsin." olan vidyoları paylaşmak nasıl bir özgüven göstergesi, nasıl iddialı bir çalışmadır lan? silcem bundan sonra onları. görürsün bak.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

amaçsız mücadele isimli çalışmam.



bu gözlük çok güzel la. şundan gördüm evet.

aslında burda saçımı gösteriyorum ben. öyle.

14 Ağustos 2009 Cuma

OHA ÇOK ACAYİP BİŞEY OLDU.

1. GELENEKSEL ANGARA'LI BLOG YAZARLARI DERNEĞİ TOPLANTISIna bütün halkımız davetlidir.

17 ağustos pazartesi günü, dost kitabevi önünde, saatler 13:00'ı gösterdiğinde, sen anGaralı bebeyi orada görmezsek, başına çok acayip şeyler gelebilir.

"dünyada özel olan hiçbir şey yoktur. büyülü şeyler yoktur. sadece fizik vardır."

kahır bela.

peki kitaplığımın en alt rafından kurumuş kaplumbağa dışkısı kazımaya çalışmam...

13 Ağustos 2009 Perşembe

yeterlanama.

düşündüm de; acaba ne zaman yazılarımda öss'den bahsetmemeye başlayacağım.
bu çok önemli bir sorun bence.
aşmak lazım.

gelirim cnm.

çok acayip şeyler oldu lan.
bizim sınıfta bi kız vardı, böyle hani, derslerle alakası olmayan bi kişi.
sonra bu kız bizim dersanede sınıftan bi arkadaşımla bi şekilde arkadaş olmuş. birlikte takılmışlar bi süre. bu kız bizim dersanedeki kıza not ortalamasının beşsıfır olduğunu söylemiş, denemelerden 270 aldığını söylemiş, halbüse yoköylebişey.
sonra,
öss puanını okuldakilere 336, dersanedeki arkadaşıma 351 olarak söylemiş.
sonra okuldakiler bunun tc. kimlik no'sunu bulup bakmışlar ki kızın toplam puanı 260lı bişey.
az önce msn'de konuşuyoduk, 9 eylül işletmeyi kazandım dedi.
dersanedeki arkadaşıma 9 eylül hukuk demiş.
şuan puanının 316 olduğunu iddia ediyor.
böyle insanlar var mesela çevremde.
bi tane daha vardı böyle psikopat arkadaşım, ama o çok uzun bi hikaye ya.
bi ara anlatcam onu da.
durunamadım, bunu taze taze paylaşayım dedim.

bi de bana "seneye yanıma gelirsin cnm" dedi lan.
ahhaha.

her eve lazım.

dün akşam üzeri her eve lazım uğur abiyle buluştuk. uğur abi ablamın eski sevgilisidir. hayır, tabii ki yaprak dökümü'nde yaşananları hoş karşılamıyorum. yemek yedik, uğur abi kendi başarı öykülerinden bahsetti. lisede matematik hocasının ona tokat attığını anlattı, sonra hikayenin başında bunu daha önce dinlediğimi hatırladım, ama ilk defa dinliyormuş gibi yaptım. çünkü biri ben bişey anlatırken bana "anlatmıştın" dediğinde çok kötü oluyorum lan. çok üzücü bişey bence. neyse. bölmedim işte. hikayenin son derece komik olması ve beş kere de dinlesem aynı tepkileri verebileceğimden ötürü, durumu hissettirmedim. naber uğur? ehe.
sonra mal mal yürüdük kızılayda.
uğur abi yuvarlak gözlükler henüz hiçbiyerde yokken, geçen sene, sena ve bana yuvarlak gözlük bulup getiren de bir insandır.sonra gaza gelip bitane daha almıştı. tabi baldızın baldan tatlı olduğu dönemlerdi onlar. hey gidi hey.

bi de dün ben şunu gördüm. aptal aptal sırıttım akşam. bunlar güzel şeyler. öyle.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

idealistmişim ben tamam mı?


az önce little miss sunshine izledim.
son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi. hatta bu yaz izlediklerimin hepsine bedeldi lan. bi de dün bununla yodel hakkında konuştuk, filmin bi yerinde de bir kız yodel söyledi. yodel söylemek. sonra durdum düşündüm, bu çekim yasası var ya, çok acayip bişey lan.guguldan baktım, yodel tarzında söylemekmiş doğrusu. yodel tarzında söylemek, tamam mı?

bi de meral'le düşündük ki, biz de bilirdik lan sikindirik okul yazıp gitmesini. allallah yea.
bazen çok sinir bozucu olabiliyorum bence ben.
hadi o zaman, hep birlikte, "bu ne la?".

kahır bela.



feysbukuma "tübitak burslu odtü hukuk, ibranice" yazmam, ve yaklaşık 20 kişinin bunu ciddiye alması...içlerinden birinin hukuk mezunu olması...

bir süre sonra ciddiye alanlarla dalga geçtiğimi anlayanları ayırt edemedim.
tamamen kontrolümden çıktı.

tübitak burslu odtü hukuk, mesela.

gençler çıldırdı.
çılgınlar gibi oraya buraya ünv.lerinin adını falan yazıyorlar.
feysbukta üni.lerinin fanı oluyorlar.

aferin lan yazın. ben olsam ben de yazardım. hadi bakalım.

baba adım yazıyor lan ösym sayfamda.

işte tam tahmin ettiğim gibi.
"bir yükseköğretim (öğretimmiş bu arada) programına yerleşemedi."

şimdi.
sayılardan başlayalım.
doğal sayılar, tam sayılar.
sonra ne vardı mat1'de?
o değil de, mat2 polinomlardan başlıyor, hiç de sevmediğim şeyler.
ilk çağ uygarlıkları.
sözcükte anlam.
dünyanın şekli ve hareketleri.
bi dakka, camdan atlayıp geliyorum.

11 Ağustos 2009 Salı

ben var ya;

son zamanlarda blogunu okuduğum insanların geçmiş yazılarına uçuyorum.
önce bi 14 haziran civarına, "bakalım öss'ye girmiş mi?" diye, sonra bi 9 temmuz civarına "bakalım bakalım neler olmuş?" diye atıveriyorum kendimi.


"alo anne. anne ben balkabağı oldum. hadi görüşürüz."

try again...

şimdi ben yüksekten tercih salladım ya;
şimdi ben dolayısıyla kazanamamış oluyorum.
acaba "KAZANAMADINIZ" mı yazar yoksa "bir yüksek öğretim (öğrenim ya da, ne bileyim lan) programına yerleştirilemediniz mi yazar?
bence ikincisi gibi bişey yazsın.
aslında en güzeli;
"tekrar deneyiniz..." falan gibi birşey.
ya da "üzülme la nolcak bidaha girersin" falan yazsa.
güzel olmaz mıydı?
bence olurdu.

deli ayol.



düşün ki bunların hepsi aynı kişi.
birisi yok.
aynı zamanda 3'ü meşgul.
biri de çevrimiçi.
ne işler çeviriyosa artık.
sizleri davet ettiğim çılgın sitenin admini bu işte.
düşün ki;
orda ne işler dönüyo?
çok heyecanlı bence.

osym.

az önce sena "beni telefona osym diye kaydet de yarın mesaj atayım" dedi.
yarını bekleyemedi.

"sayın bilge barutçu; yapmış olduğunuz tercihlerden birine kayıt yaptırmaya hak kazanamadınız lakin çok sikindirik bir hayal dünyanız olduğunu ve gülşen hayranı olduğunuzu düşünerek seneye de aynı rezaleti yaşamamak adına biz osym olarak orta doğu teknik üniversitesi fen-edebiyat fakültesi psikoloji bölümü'ne kaydınızı yaptırıp harcınızı ödedik. bidaha da karşılaşmayalım lütfen."

öyle.

rakçit.

yaklaşık bir yıldır
şu siteye üye olmam isteniyor. adminden tehditler alıyorum. aslında üye oldum, ama bende forum fobisi var.
aslında mekan çok güzel.
istediğiniz herşeyi yapabiliyormuşsunuz.
üye olmazsam bana zorla kırk ayak çorbası içireceklerini söylediler.
en sonunda bir orta yol bulduk.
link vercem oraya buraya.
ÜYE OLUN LAN, EĞLENİN AZCIK.
NOLUR!
LÜTFEN.

radyosu da var ha.

o değil de, karnım aç.

bayağıdır yeni kişileri izlemeye almıyordum.
az önce bir-iki kişiyi izlemeye aldım.
böyle; kısa, öz, efendime söyliyim samimi. bunlar güzel şeyler.
ben seviyorum.
iyi de bundan size ne.
o değil de, bu lafın b*ku çıktı.
di mi lan?

adamın sözcük öbeği haznesinin (tabiki sözcük öbeği haznesi diye birşey var.) içindeki tüm sözcük öbeklerini aldık, el birliğiyle kirlettik.
hissettim ben bunu.
bişey de diyemiyo yazık. ne desin?" kullanma kelimelerimi" mi desin?
DESENELAN!