14 Kasım 2009 Cumartesi

neler neler.

son iki yazıma bakıp hakkımda kesin hükümlere varmayın genşler.
kesin hükümler vermeyin ya da.
bilemedim.
anlatım bozukluklarında çok iddialıyımdır aslında.

haftaya sena geliyo. resmen heyecanlıyım.
bi de şey için heyecanlıyım.
hani zaman geçiyo ya, yaz gelcek falan. sanki böyle çok ultrasonikharika şeyler olcak gibi hislere kapıldım. neyle ilgili olduğunu falan bilmiyorum. yani ultasonikharika şeyler kafanın bomboş ve rahat olması da olabilir zira kafanın bomboş ve rahat olması dünyanın en ultrasonikharika şeylerini seçme kurulu tarafından 1896 yılında 2. seçilmiştir.

bi de tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset hadisesi yüzünden hayal kuramaz oldum mesela. nasıl bir kozmik gücün içinde kaldım ben arkadaş?

imge'de oturmak diye bişey var, angaralılar bilir. aslında orası imge kitabevinin üstündeki, farklı bir ismi olan bir kafe ama imge kafe gibi geliyor insana lan. halbüse hiç de öyle değil. bu şey gibi, mesela A kişisi ve B kişisi hep birlikte dolaşsınlar. insanlar B kişisinin adını bilmesinler ve desinler ki "A'nın yanındaki vardı ya hani, geçen sınıfın ortasında kusmuş." hani mesela. bunun gibi bişey. o yüzden o kafeye ben çok üzülüyorum. bugün de orda benjamin linus vardı. böyle de bir kafe ama asimile olmuş kendi kendine. bi de gerçekten de imge kafe'ymiş mesela ora. düşün bi. peki bu durumda ben rezil olmaz mıyım? olurum. ama çaktırmam. çünkü rezil olunca çaktırmamak lazım. yüzünün kızarıklığını gizleyebilmenle rezil olman ters orantılıdır. şimdi grafiğimizi inceleyelim;
grafik diyince inandın mı sen?

peki şunu bi izleseniz elinize mi yapışır?

ablamın bi arkadaşı telefonda şöyle dedi
"MEMELERİMİ KÜÇÜLTÇEM BEEĞAAAAN!"
sonra ben şöyle bi baktım.
düşündüm.
dedim ki bu nasıl bir vurgu? bu nasıl bir memenin ölçüsünden bıkmışlık? bu nasıl haykırış.

charles bukowski ne demiş bakın.
charles bukowski'ye sürekli mektuplar geliyor tamam mı? bir sürü kadından falan, hayranlarından. sonra mektuplaşa mektuplaşa birbirlerinin evlerine gitmeler başlıyor. bukowski de, bilirsin, bilmeye de bilirsin, burdan "ay bilmiyosan git burdan seni ahmak" gibi bir anlam çıkmasın, bukowski ilginç adam, onu bil işte bilmiyosan, neyse, bukowski de ayyaşın teki. aynı zamanda kendinden 20-30 yaş küçük kadınlarla ilişkiler yaşayan birisi işte. bi gün bir erkek hayranından mektup geliyor. adam, ben de senin gibi yazmak istiyorum, bana da öğret, bi gün biraları kapıp gelecem haberin olsun falan yazmış. bukowski ne dese beğenirsin;
"ne yazık ki bir yarığı yoktu ve mektubu çöpü boyladı."
şimdi bunu diyen bi adamdan şöööyle bi tiksinirsin di mi. sapık ayol bu! dersin. ama öyle değil. bukowski candır. şeytan tüyünün ta kendisidir.

2 yorum:

  1. hey la. hakkaten de bazen öyle dedirtiyor argadaş.(argadaş=bukowski)yeni yeni neşir haşır oluyorum kendisiylen ama can oluyor her daim.
    ilahi bukowski! ne güzel insansın sen.
    bknz:
    ''...
    ve ölüm! ya ölüme ne demeli? hepimizin ölmek zorunda olduğumuzu biliyor muydunuz?
    ...''

    YanıtlaSil